13 Ekim 2014 Pazartesi

TÜRKÇE İLE MOĞOLCA ARASINDAKİ İLGİLER

D.T.C.F. Kütüphanesi 
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi Cilt XIII, Sayı: 1-2 Mart - Haziran 1955 
TÜRKÇE İLE MOĞOLCA ARASINDAKİ İLGİLER 
• Doç. Dr. Ahmet TEMİR 

İçindekiler: Sayfa 
Giriş
 1 
I. Türkçe ile moğolcada şekil ve anlam bakımından aynı olan sözler 7 
II . 
Türkçe ile moğolca arasındaki fonetik münasebetler
 8 
III . 
Fonetik hususiyetleri tetkik edilmeden yalnız zikredilmekle geçilen 
başka müşterek sözler
 ll 
IV. 
Türkçeden veya türkçe yolu ile moğolcaya geçen türkçe, sanskritçe 
veya çince Budizm ıstılahları
 13 
V. Türkçe ile moğolca arasındaki morfolojik benzeyişler
 14 
VI. 
Manâ değişmeleri
 18 
VII. 
Eski türkçe sözlerin okunuşunda moğolcadan istifade
 18 
VIII. Tabu meselesi
 19 
IX. 
Türkçe ile moğolcanın mukayesesi ve tarihi münasebetler
 19 
X. Türkçe ile moğolcanın sintaks bakımından mukayesesi
 20 
Bibliyografya ve kısaltmalar
 23 

GİRİŞ 

Türklerin dünya üzerinde geniş mıntakalara yayılmaları neticesinde, 
Türk dili de, kendisi ile menşe bakımından yakınlığı olan (yahut olduğu 
tahmin edilen) veya olmayan birçok dillerle temasa gelmiştir. Bu temas 
neticesinde Türkçe ile başka diller arasında karşılıklı tesirler vuku bulmuş 
ve türkçe bu dillerden birçok yabancı unsurlar aldığı gibi, onlara da kendisinden 
birçok şeyler vermiştir. 

AHMET TEMİR 

Türklerin, "Türk" ismi altında tarih sahnesine çıktıkları sıralarda, 
başlıca Çinlilerle, bugünkü Moğol, Mançu ve Tunguzların cedleriyle ve 
batıda Fin-Ugorlarla temas halinde bulundukları malûmdur. Daha sonraları 
batı ve güney batıya yayılan Türkler, Hind, Iran ve Bizans dünyası 
ile tanışmışlar ve İslâmiyetten sonra da bilhassa Arap ve Iran muhiti ile 
sıkı bir surette münasebet kurmuşlardır. 

İslâmiyet, Türklüğün içtimaî bünyesinde oldukça büyük değişikliklere 
sebep olduğu gibi Türk dili de bundan müteessir olmuş ve arapça ile farsçadan 
birçok söz ve formlar almıştır. Fakat bu yabancı unsurlar türkçenin 
asıl bünyesini değiştirememiş ve onların çoğu da, icabettiği zaman atılabilecek 
ilâve bir unsur halinde yaşayıp gelmiştir. Türk filolojisi bakımından 
arapça ile farsça çok büyük ehemmiyeti haiz olmakla beraber, Türkolojide 
lingüistik bakımından bu iki dilin ehemmiyeti pek cüzîdir; onlar bu sahada 
ancak yardımcı bir rol oynarlar. Çünkü bu dillerle türkçe arasında ne söz 
itibariyle, (karşılıklı tesir neticesinde birinden diğerine geçen sözler müstesna) 
, ne şekil ne de sintaks cihetinden bir benzeyiş mevcut değildir. Türkçe 
ile çince, sanskritçe ve slav ile başka Hind-Avrupa dilleri arasında da 
durum böyledir, bu diller de aynı şekilde türkçeye yabancıdırlar. 

Fakat Fin-Ugor, Moğol, Mançu (Tunguz), Kore ve Japon(?) dillerine 
gelince vaziyet değişir. Bu dillerin bâzılariyle türkçe arasında, birtakım 
önemli noktalarda oldukça çok müşahebet mevcuttur. Bu diller arasındaki 
benzeyişleri gören bâzı Avrupalı bilginler, daha onları ayrı ayrı 
derin bir surette araştırmadan, geçen asırlarda onların menşei ve akrabalığı 
hakkında birtakım nazariyeler kurmuşlar ve bu dilleri "Ural-
Altay" ve "Altay" adları altında toplamışlardır1. 

Türkoloji ve Moğolistik sahasında bu asrın başından beri büyük bir 
ilerleme görülmekle beraber, Altay dilleri ailesine ait meselelere henüz 
çözülmüş nazariyle bakılamaz2. Türk, Moğol ve Mançu dilleri için ilk 
menşe olabilecek bir Altay dilinin tesbiti şöyle dursun, henüz bu üç dilin 
ayrı ayrı en eski şekillerini dahi bilemiyoruz. Bu sahada yürütülen fikirler 
de şimdilik nazarî olarak kalmağa mahkûmdur. Meselâ, N. Poppe bir 
makalesinde3 şu mütalâayı yürütmektedir: "Türk halklarının kâh birleşip 
kâh dağılması neticesinde, Türk lehçeleri de daimî surette biribiriyle kay

1 Bu konu ile ilgili eserlerin başlıcaları: Abel-Remusat, Recherches sur les langues 
Tartares, ou memoires sur differents points de la grammaire et de la litterature des Mandschous, des 
Mongols, des Ouigours et des Tibetains, Paris 1820; Castren, De affixis personalıbus linguarum 
altaicarum 1850, W. Schott, Versuch über die Tatarischen Sprachen, Berlin 1836; J. 
Grunzel, Entıvurf einer vergleichenden Grammatik der altaischen Sprachen nebst einem vergleichenden 
Wörterbuch, Leipzig 1895; O. Donner, Die uralaltaischen Sprachen, Finn. Ugr. Forschungen 
ı, 128-146; H. Winkler, Der uralaltaische Sprachstamm, Berlin 1909. 

2 J. Nemeth, A. Sauvageot ve W. Kotwicz gibi bilginler, böyle bir "Altay dil ailesi" 
ne isbat edilmemiş nazarile bakıyorlar, krş. J. Nemeth, Die türkisch-mongolische Hypothese, 
ZDMG, Bd. 66, 1912, s. 549-576, bilhassa bk. s. 565. 

3 N. Poppe, Altaisch und Urtürkisch, Ungarische Jahrbücher, Berlin, 1926. s. 94-121. 

naşmıştır. Yakutça ile çuvaşça müstesna, Türk lehçelerinin eskiden olduğu 
gibi bugün de biribirine pek yakın olduğu görülür. Bu vaziyet, Türk kabileleri 
arasında devamlı bir yazı dilinin meydana gelmesine mani olmuştur, 
çünkü böyle bir şeye ihtiyaç hissedilmemiştir. Türk lehçeleri yabancı tesirden 
masun kalarak yalınız kendi aralarında kaynaştıkça biribirinden 
uzaklaşmamış, bilâkis daha ziyade yaklaşmıştır. Fakat Türk dünyasına 
pek eski zamanlardan itibaren yabancı tesirler de girmeğe başlamıştır. 
Türk dilinin bu yabancı dillerle geniş ölçüde teması ve karışması daha 
ziyade tarihî zamanlarda, yâni îslâm ve Moğol devirlerinde olmuştur. Bu 
yüzden Türk lehçeleri arasındaki farklar fazlalaşmıştır. Demek ki, tarihî 
devirlerde ne kadar geriye gidersek, Türk dili de o derecede bir birlik arzedecektir. 
Buna dayanarak türkçenin tarihten önceki devirlerde ancak bir 
lehçeden ibaret olduğu tasavvur olunabilir. Fakat bu ana Türkçe de ondan 
daha eski bir dilin, yani "Altay" dilinin bir lehçesi sayılmalıdır. Bugünkü 
Moğol ve Tunguz dillerinin ilk şekli olan "ana Moğolca" ve "ana Tunguzca" 
da, bu umumî "Altay" dilinin birer lehçesinden ibaret olmuşlardır." 

Altay dil ailesi hakkındaki görüşünü böylece açıklıyan N. Poppe 
makalesinin devamında bilhassa fonetik kaidelerine dayanarak Türkçenin 
ses bakımından en eski şeklini tesbite çalışmaktadır. 

Umumiyetle şimdiye kadar "Altay" ve hattâ "Ural-Altay" adı altında 
mütalâa edilen dillere "iltisakî" unvanı verilmekte, ve onların başka dillerden 
ayırt edilmesinde bu noktai nazar esas olarak alınmakta idi. Çünkü 
bu dillerde form değişmesinin türkçe 

ev, ev-ler, ev-ler-i, ev-ler-i-n-den 

misalinde olduğu gibi umumiyetle iltisak suretiyle vuku bulduğu ileri 

sürülüyordu. 

Fakat "Altay" dillerinde form değişmesi ve teşekkülü yalnız bu iltisakî 
usule münhasır değildir; moğolcadan aldığımız aşağıdaki misal, orada 
Hind-Avrupa dillerinde olduğu gibi kök değişmesi ile veya başka surette 
olan teşekkül tarzlarının da mevcudiyetini göstermektedir: 

bi "ben" *ti "sen" *i "o" 
ba "biz" ta "siz" *a "onlar" 


İltisak ne türkçe, ne moğolca ve ne de Altay grupundan sayılan başka 
diller için, yegâne ve hattâ esas vasıf sayılamaz. Bundan başka, "Altay" 
dilleri grupunun haricinde de iltisakî diller mevcuttur. Altay dillerinin 
biribirine yakınlığını, ahenk kaidesi gibi umumî fonetik kaidelerine ve 
birçok sözlerin müşterek oluşuna dayamak ta tatmin edici değildir. Bu. 
dillerin biribiriyle olan münasebetini tesbit için, araştırmaları fonetik, 
morfoloji, sintaks ve söz birliği gibi birçok cihetten yürütmek lâzımdır4. 

4 B. Vladimirtsov, Sravnitel'naya grammatika mongol'skogo pismennogo yazıka i halhaskogo 
nareçiya, Leningrad 1929, s. 46. 

"Altay" dilleri içerisinde Türkçeden en uzak olanı Kore dili olup, 
onun "Ural-Altay" dilleriyle münasebeti hâlâ münakaşalı bir vaziyettedir. 
Bu sahada şayanı dikkat en son tetkik, fin âlimlerinden Ramsted t tarafından 
yazılmış olup, o kendisinin eserinde5 Kore dilinin "Altay" dillerinden 
olduğunu ileri sürmüştür. Mançu ve Tunguz dilleri ise birçok bakımdan 
Moğolcaya yakınlık gösteriyorlar6. 

Bütün bu saydığımız Altay dilleri içerisinde gerek Türk filolojisi ve 
gerek Türk lingüistiği bakımından en ziyade dikkati çekeni Moğol dili 
olup, bu vazifeden maksat da, moğolca ile türkçe arasındaki münasebetleri 
ve Moğolistiğin Türk dilini tetkikte temin edeceği faideleri ana hatlariyle 
kısaca tebarüz ettirmektir. Moğolca Türkçe ile akraba mıdır, değil midir? 
gibi suallere, araştırmaların bugünkü durumuna göre "evet" diye cevap 
vermek imkânı kuvvetlenmiş olmakla beraber, biz buna şunu da eklemek 
isterdik: vazifemiz, bu meselede a priori olarak akrabalığı veya akraba olmayışı 
isbata girişmekten ziyade, ilmî araştırmaya sarılmak ve onun müsbet 
neticelerine tâbi kalmak olmalıdır. Gerek Türkoloji ve gerek Moğolistik 
sahasında bugüne kadar yapılan tetkik ve araştırmalar, zaten böyle iddiaları 
katî olarak isbata kâfi değildir. Meselâ, şimdiye kadar Türk lehçelerinin 
mukayeseli bir grameri tertip edilemediği gibi, Moğolistik sahasında 
da vaziyet böyledir; Moğol lehçelerinin mukayeseli grameri de henüz mevcut 
değildir. Bu vaziyette türkçe ile moğolcayı geniş bir surette mukayeseye 
girişmek ve bu mukayesenin de her tenkide karşı koyabileceğini ummak 
doğru olmazdı. Gerek Türkçe ile Moğolcadaki müşterek esasların ve gerek 
Moğolcadaki türkçe ve Türkçedeki moğolca unsurların geniş bir surette 
tesbiti henüz mümkün olamıyacağı için, bu makalede de, ancak bu dillerde 
söz, form ve sintaks cihetinden mevcut olan benzeyişlerin gösterilmesi ve 
kısa bir şekilde karşılaştırılması ile iktifa edilecektir. 

Türkçe ile Moğolcanın, "Altay dili"nin birer lehçesi olarak bir arada 
geçirdikleri devrin bir hatırası şeklinde, bu iki dilde bugün de gerek söz 
ve gerek form bakımından birçok müşterek esaslar vardır. Sonra ayrı ayrı 
inkişaf yolları takip eden bu iki dil, daimî surette biribiriyle temas halinde 
bulunmuş ve biri diğerinden müteessir olmuştur. En eski moğolca metinler 
dahi, Moğol dilinin Türkçenin tesiri altında kaldığını göstermektedir. 

Fakat Moğolcanın geniş ölçüde türkçeleşmesi daha ziyade 12-14. 
asırlara tesadüf eder. Moğollar Uygurlardan yazı ile birlikte pek çok söz, 
form ve bilhassa Budizme ait ıstılahlar da almışlardır. Bu sözlerin bir 
kısmı Moğolların yazı dilinden konuşma diline dahi geçmiştir. 14. asırdan 
itibaren Moğolların esas kitlesi ile Türkler arasında münasebet hemen hemen 
kesilmiş ise de, batıdaki Moğol kabileleri, yani Kalmıklar, bu teması 
devam ettirmişlerdir. Bu meyanda, Altaydaki bazı küçük Türk lehçeleriyle 

5 G. J. Ramstedt, A korean grammar, Helsinki 1939. 

6 Mançu ve Tunguz dillerinin tasnifi hakkında bakılacak eser: Ya. Koşin, Kastren-

Tungusoved, Leningrad 1927, s. 123. 

Moğolca arasında bugüne kadar devam ede gelen karşılıklı tesirlere de 
işaret etmeliyiz. Türk illerinin muhtelif taraflarına yayılan birçok Moğol 
kabileleri ise sonraları dillerini kaybederek tamamiyle türkleşmişlerdir. 

Bu uzun zaman içerisinde Türk dili çok ilerlemiş, incelmiş ve işlenmiş 
olduğu halde, Moğolca birçok cephelerde eski iptidailiğini muhafaza etmiştir. 
Bu yüzden, Türkçe ile Moğolcadaki müşterek unsurların mukayeseli 
tetkiki, Türk etimolojisi için faydalar temin etmektedir. Nitekim 
Hind-Avrupa dillerinde de, karanlık noktaların aydınlatılması için çok 
defa iptidaî lehçelere müracaat edilmekte ve birçok istihaleler geçirmiş 
söz ve şekiller bu suretle araştırılabilmektedir. 

* * * 

Bugünkü Moğol lehçeleri ve Moğol yazı dili hakkında birkaç söz. 

Bugünkü Moğol dili, Asya ve Avrupanın türlü taraflarına dağılmış 
olan Moğol kabilelerinin konuştuğu lehçelerden mürekkep bir dildir. 
İç ve dış Moğolistan ahalisinin büyük bir kısmı, Buryatlar, Tibet ve Şarkî 
Türkistanda, Afganistanda, İdil nehrinin aşağı kısımlarında, Don havzasında 
ve şimalî Kafkasyanın bazı kısımlarında yaşayan Moğol bakiyeleri 
bu dilde konuşmaktadırlar. Bu kabilelerin lehçeleri arasındaki fark pek 
cüzî olup onlar biribirleriyle kolayca anlaşabilmektedirler, yalınız Tibetteki 
kabilelerin dili gibi pek kenarda kalmış Moğol lehçeleri başkaları tarafından 
anlaşılamamaktadır. 

Moğol lehçelerini bugünkü duruma göre aşağıdaki tarzda tasnif etmek 
mümkündür7 : 
Moğol lehçeleri en başta I. Batı ve II. Doğu olmak üzere iki büyük 
guruba ayrılırlar. 

I. Batı gurubu. Bu guruba 1.) Oyrat ve 2.) Afgan Moğolları lehçesi 
dahildir. Bunların tâli lehçeleri: 
1. Oyratlar: 
A) İdil Oyratları yani Kalmıklar: 
a) Dörbet kabilesi, b) Torgut kabilesi. 
B) Moğolistanın kuzey batısındaki Oyrat lehçeleri: 
a) Kobda, b) Bayit, c) Torgut-Altay, d) Uryanhay-Altay, e) Zahaçin, 
f) Elet-Damba, g) Mingat. 

2. Afganistandaki Moğol lehçeleri bütün diğer Moğol dillerinden 
oldukça farklıdır. Buradaki Moğol kabileleri ve onların dilleri de İslâm 
tesiri altında kalmıştır. 
II. Doğu gurubu. Bu guruba 1.) Buryat, 2.) Bargu-Buryat, 3.) Dagur, 
4. Güney Moğol ve 5.) Halha lehçeleri dahildir. Bunların tâli lehçeleri: 
1. Buryatlar: 
A) Baykal gölünün kuzeybatısında yaşayan zümreye dahil kabileler: 

7 B. Vladimirtsov, Sravnitel'naya grammatika

 s. 6. 

a) Nijneudin, b) Alar, c) Balagan, d) Tunka, 

e) Ehirit-Bulgat, f) Kuda, g) Kapsal, h) Unga, 

i) İdin. 

B) Baykalın güney-doğu kısmına dahil kabileler: 

a) Selenga, b) Kudara, c) Tsongol, d) Barguz, e) Hori. 

2. Bargu-Buryatlar lehçesi (Kulun Buyir gölü civarında) pek az tetkik 
edilmiştir. 
3. Dagur-Buryatlar lehçesi de (Mançurya) az malûmdur. 
4. Güney Moğol lehçeleri: 
A) Kuzey-doğu kabileleri, 
B) Güney-doğu kabileleri, 
C) Haraçin, 
D) Çahar, 
E) Ordos. 
5. Halha lehçesi esas Moğolistanda konuşulmaktadır; 
A) Esas Halha: 
a) Urga, b) Urganın doğusu, c) Urganın batısı. 
B) Hotogoytu'lar: 
Delger-Müren, Belçir ve Tes nehirleri civarında yaşayan kabileler. 
Bu kadar dağınık sahalarda yaşayan Moğol kabileleri arasında, onları 
siyaseten birleştirebilecek bir edebî dil mevcut değilse de, "Moğol yazı dili" 
diye anılan ve bugünkü lehçelerden oldukça farklı olan kitap dili, onlar 
arasında dil birliği vazifesini bir dereceye kadar görmüştür. Bu yazı dilinin 
meydana geliş tarihi kati surette malûm olmamakla beraber, daha Çingiz 
devrinden çok evvel, Uygur'larla münasebette bulunarak onların kültür 
tesiri altında kalmış olan Kereyit ve Nayman isimli Moğol kabileleri arasında 
teşekkül etmiş olduğu zannedilmektedir. Çingiz Han bu sahada yeni 
bir şey yapmış olmayıp, ancak kendisinden önce meydana gelen ve Uygur 
yazılariyle yazılan bu edebî dili genel bir dil olarak taammüm ettirmiştir. 
Moğol dilinin pek eski bir şeklinin devamı olduğu zannedilen bu yazı dili, 
bugünkü Moğol lehçelerine ancak bir dereceye kadar yaklaşabilmiştir. 
Bugünkü Moğol lehçeleri içerisinde hakim rolü oynayan dil, Halha 
ağzıdır. Dış ve İç Moğolistan halkının esas kitlesi bu dilde konuştuğu gibi, 
diğer boylar da bunun yardımı ile anlaşabilmektedirler; bu bakımdan 
Halha Moğolcası, Moğol dünyası için beynelmilel bir dil vazifesini görür. 
Şeklen olsa bile "bağımsız" sayılan Moğolistan'ın devlet dili olduğu için, 

bu lehçenin siyasî bakımdan da büyük önemi vardır. 


Türkçe ile moğolcada müşterek olan sözlerin bir kısmı, gerek şekil 
ve gerek anlam bakımından biribirinin aynıdır. Meselâ: 

Türkçesi : 
kara (Uyg. ve başka lehçeler). 


kağan, hağan, kan, han (Uyg. ve 
başka lehçeler). 

hatun, katun (Uyg.) "kadın". 


temür (Çağ.), temir (Uyg. An. Ind.) 
"demir". 
ada (Uyg. Gab. Gr.) "zarar, tehlike" 
esen (Uig. ve başka lehçeler). 
ulus, uluş (Uyg. ve başka lehçeler). 


tümen (Uyg. ve başka lehç.). 
bol- (Uyg. ve başka lehçeler), "ol-". 
sakal (Uyg. ve başka lehç.). 
kamuğ, kamağ, kamığ (Uyg. A. Ind.) 
"bütün, hep". 
tuğ (Uyg. Gab. Gr.) "tuğ, bayrak, 
sancak". 
asığ (Uyg. Gab. Gr.) "faide". 
kuduğ (Uyg. Gab. Gr.) "kuyu". 
baltu (Uyg.) "balta". 
küp (Uyg. ve başka lehçeler) "küp, 
fıçı". 
bağatır (Kom., Kar. T.), batır (Kazan.) 
"bahadır, cesur". 
bulung (Uyg. Gab. Gr.) "bucak, 
köşe". 
ed (Uyg. Gab. Gr.), es (koib.) "madde, 
eşya, mal". 
çerig (Uyg. Gab. Gr.), çerik (Çağ.), 
çerü (Alt.) "çeri, ordu, asker". 
arslan. 
kaplan, 
bars, pars. 

Moğolcası: 
kara8>hara (Kow. 823; NT), karo 
(Afg. Mog.). 
kağan> hağan (Kow. 732), ha'an, hakan 
(YP), hân, han (R. Kaim. 175; 
NT). 
katun>hatun (Kow. 781; NT), hatn 

(R. Kalm. 172). 
temür (Kow. 1727), temur (NT), tömr 
(R, Kaim. 407). 
ada (Kow. 64); 
esen (Kow. 191), esn (R. Kalm. 128). 
ulus "halk, millet, devlet, sülâle" 
(Kow. 403; Kalm; NT). 
tümen "on bin" (Kow. 1924; NT). 
bol- (Kow. 1192; NT). 
sakal>sahal (Kow. 1292; Kalm; NT) 
hamuğ (Vlad. s. 391), hamuh (NT). 

tuğ (Vlad. s. 391), tuh (NT). 

asiğ "faide, kâr" (Vlad. s. 391). 
huduğ (Vlad. s. 391), huduh (NT). 
balta, malta (Vlad. s. 401). 
küb (Vlad. s. 400), hub (Halha). 

bağatur> batir (Vlad. s. 194), ba'atur 
(NT). 
bulung (Kow. 1189), buln (R. Kalm. 
60). 
ed (Kow. 197; R. Klam. 117), et 
(NT). 

çerig (Vlad. s. 393), tserik (Halh.), 
tserig (R. Kalm. 427), çerik (NT). 
arslan, arsalan (bak. s. 12). 
kaplan (bak. s. 12). 
bars (bak. s. 12). 

ve başkalar. 

 Moğolcada k>h hakkında bakılacak eserler: J. Ramstedt, Sravnitel'naya fonetika 
mongol'skago pismennago yazıka i halha'sko-urginskago govora, Petersb. 1909; B. Vladimirtsov, 
Sravnitel'naya grammatika...., Leningrad 1929,s. 403. 


Bu iki dilde biribirine benzeyen sözlerden bâzılarının menşe bakımından 
büsbütün başka başka olması da mümkündür. Meselâ rusçadaki koza 
"keçi" ve bık "boğa" sözleri türkçe "kuzu" ve "boğa" sözlerine benziyorlarsa 
da, bu rusça tabirlerin türkçe ile alâkası olmadığını ileri süren dilciler 
de vardır. Fakat diller arasında bu gibi tesadüfi benzeyişler çok olamaz. 
Bilhassa Türkçe ile Moğolca arasındaki müşabehetler ise büyük bir yekûn 
teşkil etmektedir9. Ramstedt, Gombocz, Nemeth, Pelliot, Vladimirtsov, 
Munkâcsi, Kotwicz ve Poppe gibi bazı moğolist ve türkologlar Türkçe ile 
Moğolca arasındaki münasebetler üzerinde ayrıca durarak, fonetik ve 
form kaidelerine, mâna değişmelerine ve başka esaslara istinaden bu sözlerden 
birçoklarının aslen Türkçe veya Moğolca olduğunu tesbite çalışmışlardır. 


Biz burada sözlerin menşei üzerinde ayrıca durmayıp, bu iki dildeki 
müşterek noktalardan bazılarını göstermekle iktifa edeceğiz. Bunun için 
şimdi fonetik bahsinden de birkaç noktaya işaret edelim. 

II 

Türkçe ile moğolca arasındaki fonetik münasebetlerden bâzıları. 

Türkçe ve moğolcada müşterek kullanılan ve anlam bakımından da 
çok defa biribirinin aynı olan daha başka pek çok söz mevcut olup, bunlar 
ancak fonetik ve form cihetinden biraz fark gösterirler. Birkaç misal: 

1. Türkçe ve Moğolcada söz başındaki t-, k-, k- meselesi. 
Türkçe sözlerin başındaki t- sesine Moğolcada t- veya d- tekabül etmektedir: 


Türkçe : Moğolca: 

takığu (Uyg. An. Ind.), takuk (Çağ.) takiya (Kow. 1659; NT), taka, takan, 

"tavuk". (R. Kalm. 375). 

tapla- (Uyg. An. Ind.)."seçmek, tas-tağala- "sevmek" (Kow. 1576; NT), 

dik etmek". tâl- (R. Kalm. 386). 

tuz; Çuv.: tevar. dabusun (Kow. 1602), dauısn (R. Kalm. 

80). 

tüs (Uyg., Tar., Tub.) "öğle vakti", düli (Kow. 1917) "öğle vakti, gece 

yarısı, orta". 

tep- (Çağ., Tel., Osm.), tip- (Ka-deb-se- (Kow. 1703) "tep-"; debkezan.), 
tap- (Çuw.). "sıçra-". 
tört (Orh., Tar., Tel., Sag.) "dört"; dörben (Kow. 1948); Mançu: duyin. 
tüört (Yakut.), tevade (Çuv.). 


 Moğolca sözlerin bazıları Samoyed ve hatta Fin sözleriyle de benzerlik gösterirler, 
meselâ: Mog. çinoa "kurt" = Sam. tyono "tilki"; Mog. nohoi, nohai "köpek" = Sam. noho 
"mavi tilki". Fakat bunların menşei henüz tesbit edilmiş değildir. 

TÜRKÇE ÎLE MOĞOLCA ARASINDA .

Türkçe sözlerin başındaki k- sesine moğolcada ğ- tekabül et


mektedir: 
kadğu (Uyg. An. Ind.), kayğu (Bar.) 
"kaygı, keder". 

kodı (Uyg. An. Ind.), koyi (Çağ.) 
"aşağı". 

kadir- (Soy.), kazır- (Sag. Koyb.), 
kayır- (Kazan., Tel.) "döndürmek, 
çevirmek". 

kol- (Uyg. An. Ind.) "rica etmek". 

Türkçe sözlerin başındaki k-
tedir: 
kidin (Uyg. An. Ind.), kezin (Sag., 
Koyb.), kin (Tel. Kazak) "arkadaki, 
arka taraf". 

kirtkünç, kertkünç (Uyg.) "iman"; 
kertin- (Sag., Koyb.) "inanmak". 

Türkçe : 
ğasiğun (Kow. 988) "acı, tuzlu", 
hasi'un (NT), ğasiğu-da- "kederlenmek" 
(Kow. 989), ğasa-lang "kaygı, 
keder" (Kow. 987). 
ğudus "boyunca" (Kow. 1029), ğuduğur 
morin "ön tarafı alçak ve arka 
tarafı yüksek olan at". 
ğadari-, ğadayi- (Kow. 979, 993), 
"eğilmek"; ğaci- (Kow. 1003) "eğrilmek'< 
*ğadiyi-ğaciğu "eğri, yalan" 
(Kow. ;1003). 
ğuyi-, ğuyu- "rica etmek" (Kow. 
1037)< *ğuli-; huyi- (NT). 
sesine moğolcada g- tekabül etmek-

gede (Kow. 2461) "arka", gedergü 
(Kow. 2463) "arkaya", geder- "arkaya 
yatmak" (NT); gecige (Kow. 
2491) "saç örgüsü" < *gediğe, 
gere (Kow. 2504) "şahit, şehadet". 

Moğolcada söz başında t- ile d-, k- ile ğ- ve k- ile g- bugün de tefrik 
edilmektedir. Buna dayanarak moğlistler10, pek eski devirlerde türkçede de, 
t-, k- ve k- seslerine muvazi olarak bir de *d-, *ğ-, ve *g- seslerinin kullanılmış 
olduğunu ve sonraları bunların t-, k- ve k- üzerinde birleştiğini tahmin 
ediyorlar 11. 

2. Türkçe sözlerin başındaki y- (ve onun bir istihalesi olan c-) ye moğolcada 
y-, c-, n-, d- gibi dört ses tekabül etmektedir ki, bu vaziyet türkçe 
y- 
nin pek muhtelif menşelere malik olduğunu göstermektedir. Moğol ve 
Tunguz dilleri konsonant cihetinden pek muhafazakâr olduklarından, 
türkçeden pek eski devirlerde aldıkları sözleri ekseriyetle o şekilde muhafaza 
etmişler, halbuki aynı sesler sonraları türkçede bir ses üzerinde toplanmış


lardır. Misaller: 

Türkçe:

yadağ (Orh., Kaşg., Kut. Bil.) "yaya"; 
(Wb.: Çağ.) "fakir, zayıf",
yangı (Uyg. An. Ind.) "yeni"..

 Moğolca: 

yadağu (Kow. 2277) "fakir, zayıf"; 
yadao'u (NT), yadu (R. Kalm. 213). 
canggi (Kow .2242) "haber, yenilik". 

10 Meselâ: N. Poppe, Altaisch und Urtürkisch, Ungarische Jahrbücher, Berlin 1926. 
11 Bugün güney türkçesinde damar, gel-, gör-, getir- sözlerinde gördüğümüz d- ve -g 
sonradan teşekkül etmiş olup, onların yukardaki *d-, *ğ-, *g- ile ilgisi yoktur. 

ıo AHMET TEMİR 

jarlığ (Uyg. Gab. Gr.) "karar, emirname". 
yıdruk (Uyg. An. Ind.), cudruk, cuduruk 
(Kazak.) "yumruk". 

yelin (Tar., Kom., Şark T., Çağ., 
Osm.) 
yağı (Orh., Uyg.), yau (Kazan) 
"düşman". 

carliğ (Vlad. s. 392), carlih (NT). 

nidurğa (Kow. 659), nudduruğ (Halh), 

nudrğu (R. Kalm. 280), nucan (Man


çu). 
deleng (Kow. 1632), delng (R. Kalm. 
86).. 
dayın (Kow. 1548) < *dagin; daiyin 
(NT). 

3. Türkçede, uzun asırlar içerisinde birçok sözlerin heceleri düşerek sözler 
kısaldığı halde, moğolcada bâzı sözlerdeki açık hecelerin son vokalleri hâlâ 
mevcudiyetlerini muhafaza etmektedirler, meselâ: 
kök (Orh.) "gök, mavi". 

er (Uyg. ve başka lehçeler) 
erk (Uyg. An. Ind.) "güç, kuvvet". 

bark (Uyg. An. Ind.) "bark, mülk". 
bıng, bing (Orh.), ming (Uyg. An. 
Ind.) "bin". 
tün (Uyg. ve başka lehçeler) "gece". 

sık- (Uyg. ve başka lehçeler). 

sağ


4. Türkçe ve moğolcada r~z
köke "mavi" (Kow. 2623); koko 

(NT); kökö (R. Kalm. 236). 

ere "er, erkek" (Kow. 246; NT). 

erke "güç" (Kow. 263; NT; R. 

Kalm. 123). 

barağa (Kow. 1093). 

mingğan (Kow. 2021; Kalm); min-

gan, minhan (NT). 

tüne "karanlık" (Kow. 1902); tünü 

"orman, karanlık" (R. Kalm. 415); 

tun "orman" (NT). 

*sıka->siğa-, siha- (Kow. 1466), şi


ha- (NT), saha- (R. Kalm. 344). 

sağa- (Kow. 1294), sa'a- (NT). 
meselesi. 

Moğolcadaki r kısmen türkçedeki r ve kısmen de z sesine tekabül etmektedir, 
meselâ: 

a) Türkçe r ~ Moğolca r 

kara 
er 
tört (Uyg.) "dört". 

b) Türkçe z ~ 
(Çuvaşça müstesna) 
boz (renk; Uyg. ve başka lehç.). 
öküz (Uyg. ve başka lehçeler). 
azığ (Uyg. Gab. Gr.), azau (Kazan.), 
"azı dişi". 

bozağu (Uyg. Gab. Gr.), buzau (Kom 
bızau (Kazan.) "buzağı". 
ikiz, Çuv.: yeger. 

kara, hara (Kow. 843; NT). 
ere (Kow. 246; R. Kalm. 123; NT). 
dörben (Kow. 1948). 

Moğolca r 

boru (Kow. 1213); boro (NT). 
üker (Vlad. s. 322); huker (NT). 
arağa (Kow. 140), ara'a (NT). 

birağu "iki yaşlık öküz" (Kow. 1153); 
bura'u (NT); buru (R. Kalm. 69). 
ikere(Kow. 317); iker (R. Kalm. 206). 

TÜRKÇE İLE MOĞOLCA ARASINDA II 

kozı (Uyg., Kom.) "kuzu". hurağan, huriğan (Kow. 953); huriha 

'(n) (NT). 
tez- (Orh.) "kaçmak"; tez (Osm., tergen "araba" (Kow. 1775; NT). 
Kom., Çağ.) "çabuk". 

yaz-; Çuv.: sır-. ciru- "resim yapmak" (Kow. 2360). 

5. Türkçe sözlerin son hecesindeki z sesine Moğolcada çok defa s tekabül 
etmektedir, meselâ: 
tuz; Çuv.: tevar. dabusun (Kow. 1602). 
vüz; cüz. cisün "yüz rengi, renk" (Kow. 2377; 
NT), cüs (Halha), 
Çingiz (Han). <Çinggis. 
ve başkalar. 

6. Türkçe ve moğolcada müşterek olan bazı sözlerin moğolca şeklinde 
fazla olarak -un, -ün hecesi mevcuttur, misaller: 
Türkçe: 

arığ (Uyg. An. Ind.), aru (Kazan.) 

"temiz, mukaddes". 
küf (Orh., Uyg. ve başka lehçeler) 

"güç, kuvvet". 
balık (Uyg. ve başka lehçeler) "şehir". 
kadak (Çag., Kom., Kazan) "çivi". 

yüz (Uyg. ve başka lehçeler) "yüz, 

çehre". 

narat (Kazan.) "çam ağacı". 
göbek. 

Moğolca : 
ariğ-un (Kow. 144); erün (R. Kaim. 
24). 
küç-ün (Kow. 2615); gucu(n) (NT); 
kütsn (R. Kalm. 249). 
balğas-un (Kow. 1077); balahasu(n) 
(NT); balğasn (R. Kalm. 31). 
hadağas-un (Kow. 774); hada'as-un 
(NT); hadâsn (R. Kalm. 158). 
cis-ün "renk, yüzün rengi" (Kow. 
2337; NT). 

naras-un (Kow. 622; pl. narat, NT). 
köbeg-ün "oğul" (Kow. 2576); kovun 
(R. Kalm. 242). 

III 

Fonetik hususiyetleri tetkik edilmeden yalınız zikredilmekle geçilen başka müşterek 
sözler. 

Vücut azaları: 

Türkçe: Moğolca: 
kulkak, kulğak (Orh., Uyg.) "kulak". kulku, hulha (R. Kalm. 196) "kulak 
kiri". 
köküz, kögüz (Uyg.) "göğüs".. kökün "meme" (Kow. 2631); kokan 
(NT). 
karın (Uyg. ve başka lehçeler). karbin, karbing (Kow. 845). 

12 AHMET

semiz (Uyg. ve başka lehçeler). 

adak (Uyg.) "ayak". 

Hayvan isimleri: 
öküz (Uyg. ve başka lehçeler), ögüz 
bozağu (Uyg. Gab. Gr.), buzau (Kom) 
bızau (Kazan) "buzağı". 
kozı (Uyg., Kom.) "kuzu". 

teke, 
at (bütün lehçeler). 
inek (Uyg. ve başka lehçeler). 


teve, tebe (Uyg.), tüyö (Kazak.) "deve". 
arslan (Uyg ve başka lehç ). 
bars (Uyg. ve başka lehçeler) "pars". 
kaplan (Uyg. ve başka lehçeler.). 
yızak (Alt.), tısak (Kazak.) "bir yaşlık 
kuzu". 


Tabiattan bazı sözler: 
sub, suv (Uyg.) "su". 
süt (Uyg. ve başka lehçeler). 

kum (Uyg. ve başka lehçeler). 

salkın (Kom., Alt., Tel.) "şiddetli 
rüzgâr, soğuk". 

kara yel. 

ot (Uyg. ve başka lehçeler) "ateş". 

kaya (Uyg. ve başka lehç.). 

Renk tâbirleri: 
kök (Orh.) "gök, mavi". 

al (Uyg. ve başka lehçeler). 
ala (Uyg. ve başka lehçeler). 
kara (Uyg. ve başka lehçeler). 

sarığ (Uyg.) "sarı". 

 TEMİR 

semeci, semecin (Kow. 1357) "mide 
etrafındaki yağ"; semyn R. Kalm. 
223); Mançu: semecen, semsu 
adağ (Kovv. 68) "sonuncu, nihayet". 

üker (Kow. 562); huker (NT). 

birağu "iki yaşlık öküz" (Kow 

"53)


hurağan, huriğan (Kow. 953); huri


ha(n) (NT). 

teke (Kow. 1735). 

agta, akta (R. Kalm. 5); ahta (NT). 

ünigen, üniyen (Kow. 485; NT); ünie 

(Halha);. (i) nen (Buryat). 

temegen (Kow. 1726); teme'en (NT); 

temen (R. Kalm. 390); teme (Halha). 

arslan, arsalan (Kow. 159; NT). 

bars (Kow. 1109; NT). 

kaplan, hablan (NT). 

cusak (Kovv. 2380); cusah (NT). 

usu(n) (Kovv. 373; NT). 

sün, sü (Kovv. 1421; NT); üsn (R. 

Kalm. 340; 460). 

humah (Kow. 934); hum (R. Kalm. 

'196).' 

salkin "rüzgâr" (Kow. 1312); salhi 

(Halha). 

kara salkin "şiddetli rüzgâr" (Kovv. 

1312). 

oçin, oçi "kıvılcım" (Kow. 416); 

otsn (R. Kalm. 291). 

kada, hada "dağ, kaya" (Kow. 770); 

hada (NT); kadağa (Tunguz.). 

köke "mavi" (Kow. 2623); koko 
(NT); kökö (R. Kalm. 236). 
al (Kow. 71, R. Kalm. 6; NT). 
alağ, alah (Kow. 74; NT). 
kara hara (Kow. 823; NT); karo 
(Afg. Mog.); kara (Mançu). 
şıra (Kovv. 1517; NT). 

TÜRKÇE İLE MOĞOLCA ARASINDA

yaşil (Uyg.) "yeşil". yaşıl "koyu yeşil veya koyu kırmızı" 

(Kow. 2275). 

ciren (Kazak., Kazan.), yeren (Alt.) cegerde "al tonlu at" (Kow. 2320); 

"bir nevi at rengi". ce'erde (NT). 

kungğur (Kazan.), kongır (Tel.), ko-konggor "sarı at" (Kow. 873), hong


ngur (Kazak.) "at rengi, konur". ğor (NT). 

IV. 
Türkçeden veya türkçe yolu ile moğolcaya geçen türkçe, sanskritçe veya cince 
budizm ıstılahlarından bazıları. 

1. Moğ. ayağa tekimlig "budist rahibi" (Kow. 127)<Uygur. ayağka 
tegimlik "hürmete lâyık" (Müller, Uigurica II, s. n) . 
Bu tâbirin moğolcada yalınız anlamı değil şekli de oldukça değişmiştir. 
Moğollar türkçe ayağka sözündeki -ka Dativ ekini anlamıyarak bu sözü 
ayağa şekline sokmuşlar ve onu şeklen buna benzeyen fakat manaca başka 
olan ayağa "kâse" (Kow. 127), ayaha (NT)=türkçe ayak (Uyg. Gab. Gr.) 
sözü ile karıştırmışlardır. Bu tâbirin ikinci kısmı tekimlig şeklinde yazılsa 
bile Moğollar onu takimlig okumakta ve Mog. takimda- "hürmet'etmek" 
(Kow. ı659)=taki- (NT), takimdal "hürmet" (Kow. 1659), takil "kurban" 
sözleriyle alâkadar hissetmektedirler. Bu yüzden ayağa tekimlig tâbiri bugün 
moğolcada tamamiyle başka türlü anlaşılmakta ve "kurbanları bir kâse 
(tabak) üzerinde kabul eden kimse (yani rahip)" şeklinde tefsir edilmektedir. 


2. Mog. arbis, arvis,aryis "bilgi" (Kow. 157)<,arvış "büyü" (Bang, 
Gabain, Rachmati, Türkische Turfan-Texte VI, satır 27). 
3. Mog. asanggi "yüz bin bilyon" <Uyg. asanki<Kuç. asamkhyai<. 
Sanskr. asamkhyeya "sayısız" (Gab. Gr.). 
4. Mog. baçağ, maçağ "oruç" (Kow. 1081)<Uyg. baçağ, baçak<ba.ça"
oruç tutmak" (Gab. Gr.). 
5. Mog. bakşi "muallim, hoca"<Uyg. bahş-i<Çin. po-şı<*pâk-sin; 
Japon, si (Gab. Gr.). 
6. Mog. baramid "fazilet" <Uyg. paramit<Sanskr. pâramitâ "fazilet". 
7. Mog. nom "mukaddes kitap, kanun, akide"<Uyg. nom<Sogd. 
nom<Yunan. voyoç (Gab. Gr.). 
8. Mog. tengri, tngri "sema, Allah, tanrı" < Uyg. tengri, tngri. Bugünkü 
şekli: tanrı; tengri (Kazan.). 
9. Mog. toyin "rahip" < Uyg. toyın <Çin. tao-jen. 
10. Mog. burkan, burha, burhan (Buryat)<Uyg. burhan "Buda" (Gab. 
Gr.). 
11. Mog. erdem "kabiliyet, fazilet, sanat" < Uyg. erdem, edrem, edirem 
(Gab. Gr.). . 
AHMET TEMİR 

12. Mog. yirtinçü, yertinçü, Oyrat.: yertintsü, Buryat: yürtense, yürtünsü 
"dünya" <Uyg. yirtinçü, yirtünçü "yer, dünya" (Gab. Gr.). 
13. Mog. nirvan <Uyg. nırvan, nırban<Sanskr. nirvâna "nirvana" (Gab. 
Gr.), ve başkalar. 

Türkçe ile moğolca arasındaki morfolojik benzeyişler. 

Türkçede birçok şekillerin teşekkülü ve meydana gelişi halâ katî surette 
izah edilememekte, yahut izah edilse bile bu fikirlerin bir kısmı nazarî 
olarak kalmakta veya bu esnada bazan yanlış yoldan da gidilmektedir. 
Bu gibi hallerde, türkçe ile pek eskiden beri temas halinde bulunup ondan 
birçok söz ve şekiller almış olan dillere müracaat etmek faideli olacaktır. 

1. isim ve fiil yapan eklerden birçokları her iki dilde de biribirinin 
aynıdır. Misaller : 
Türkçe: -k, -k Moğolca: -ğ, -g 
yangluk (Uyg.) "yanlış" <yangıl-içağ "ümit" < iça- "ümit etmek"; 

(Uyg.) "yanıl-"; süzük "temiz" ideg "rüşvet" < ide- "yemek"; 

(Uyg.) < süz- (Uyg. ve başkal.); öçig "cevap" < öçi- "cevap ver-"; 

kaçak < kaç-; ve başkalar. emgeg "ıztırap" < emge- "ıztırap 

çekmek"; ğunig "keder" < ğuni


"kederlenmek" (P. Nom. s. 12). 

Türkçe: -ğu, -gü Moğolca: -ğu, -gü 

-ku, -kü 
kılmaku kılınç (Uyg.) "yapılmayakatağu 
"katı" < kata- "katılaş-"; 
cak iş"; saklanğu ol (Uyg.) < sakkarasğu 
"uyanık" < karas- "bekle-"; 
lan- "sakınmak"; uyku < uyumak; kariğu "cevap" < kari- "dön-" (P. 
ve başkalar. Nom. s. 95). 

Türkçe: -m Moğolca: -m 
kedim (Uyg.) "elbise" < ked- "giybarim 
"yakalayış" < bari- "yakala-"; 
mek"; istem (Uyg.) "arzu" < iste-; ürüm "delici" < ürü- "delmek"; 
talim (Uyg.) "ganimet" < talı-ve başkalar. (P. Nom. s. 102). 
"tala-" ve başkalar. 

Türkçe: -mak, -mek Moğolca: -mağ, -meg 
ukmak (Uyg.) "akıl" <uk- "anlakağurmağ 
"hile" < kağur- "kandır-"; 
mak"; ölmek < öl-; tutmak < tut-; kolimağ "halita" < koli- "karıştır-"; 
bilmek < bil-; ve b. egedemeg "hamur" < eğede- "ekşit-"; 

(P. Nom. s. 103). 
Türkçe: -mış, -miş Moğolca: -mal, -mel 
-muş, -müş 
ögmiş (Uyg.) "medih" < ög-; ki-cirumal "tersim edilmiş" < ciru-; 

TÜRKÇE ÎLE MOĞOLCA ARASINDA 

lınmış (Orh.) < kılın-; bilmiş < 
bil-; ve b. 

Türkçe: -ki, -ki 
-dakı, -deki, -takı, -teki 
aykı (Uyg.) "aylık" < ay; üzeki 
(Uyg.) "yukardaki" < üze; yirdeki 
(Uyg.) "yerdeki" < yer; evdeki < 
ev; ve b. 

Türkçe: -lık, -lik 
kıyınlık (Uyg.) "hapishane" < hin, 
kın "ıztırap"; taşlık < taş; 

Türkçe: -lkatıl-< 
kat- (Uyg. ve b. 1.); örtül< 
ört- (Uyg. ve b. 1.); yazıl-< 
yaz- ve başkalar. 

Türkçe: -ra


-rküyrö- 
(Kazak.) "yanmaya başlamak" 
< küy- "yanmak"; kekreş(
Uyg.) "kızmak" < M "nefret"; 
kadğur- (Uyg.) "kederlen-" < kadğu 
"kaygı"; ve başkalar. 

Türkçe: -sasuvsa- 
(Uyg.) "susa-" < suv, "su"; 
gülümse-< gülüm < gül-; 

• 

Türkçe: -la-
emle- (Uyg.) "tedavi et-" < em 
"ilaç"; ikile-< iki; üçle-< üç; 
baltala-< balta; ve başkalar. 

elgümel "asılmış" < elgü- "as-"; 

(P. Nom. s. 103). 
Moğolca: -ki 

-taki, -teki 
emüneki "öndeki" < emüne "ön"; 
olanki "büyük kısım" < olan "çok"; 
gerteki "evdeki" < ger "ev"; ğacartaki 
"yerdeki" < gacar "yer"; (P. 
Nom. s. 108). 

Moğolca: -lig 
bayalig "zenginlik" < bayan "zengin; 
çeçeglig "çiçeklik" < çeçeg "çiçek"; 

(P. Nom. s. 115). 
Moğolca: -l-
Çakil- "şimşek çak-" < çak- "çak-"; 
muskil- "çevir-" < muski- "çevir-"; 

(R. Verb. s. 4). 
Moğolca: -ra


umtara- "sön-" < umta- "uyu-"; 
saçura- "saçıl-" < saçu- "saç-"; ye-
kere- "büyü-" < yeke "büyük"; sayira- 
"iyileş-" < sayin "iyi"; (R. 
Verb. s. 33). • 

Moğolca: -sa


emese- "kadın peşinden koş-" < eme 

"kadın"; 
else- "sakin ol-" < el "sulh"; çaysa


"çay içmek iste-" < çay; (R. Verb. 

s. 74). 
Moğolca: -labögele- 
"büyüle-" < böge "büyü"; 
morila- "ata bin-" < rnorin "at"; 
kurdula- "koşmak" < kurdun "çevik" 

(R. Verb. s. 80). 
2. Moğolcada -n ile nihayetlenen sözlerin cemi şekli, bu -n yerine -t 
getirilmekle yapılıyor. Bu -t cemi ekinin pek eskiden türkçede de kullanılmış 
olması muhtemeldir, çünkü misaller buna işaret etmektedir: 
ı6 AHMET TEMÎR 

Türkçe: Moğolca: 

hotut (Yakut.) "kadın"; hatu{n) (Kow. 781; NT). 

Türkçe hotut sözündeki -t artık bugün bir cemi eki rolünü oynamıyor; 
bu söz herhalde nezaket eseri olarak zamanla müfretleşmiştir. 

Eski Çincedeki T'u-küe sözünün aslı da < Tu-küet olup, bu da < Türküt 
şeklinden gelmektedir ve=Türkler demektir. 

Bu -t cemi ekine gerek Türkler ve gerek Moğollar arasında birçok 
kabile adlarında da Taslamaktayız, meselâ: 

Türkçede: 
Yaku-t < Takun, Taku; (kendilerine Saha derler); 
Buru-t < burun; (bir Kırgız kabilesi); 
Başkır-t < baş-kır-t; (bu sözde 3 unsur mevcut olup, onun baş-kurt 

şeklinde izahı doğru olmasa gerektir). 

Moğolcada : 
Baya'ut (NT 120, 213); 
Belguno-t (NT 42); 
Kita-t < Kita-n (NT 53, 132, 247, 250); 
Kiya-t < Kiya-n (NT 63, 67, 120); 
Süni-t (NT 47) ve başkalar. 


3. Malûm olduğu üzere Türk lehçelerinde -a, -e (Güney-batı, meselâ: 
yol, yol-a) ve -ğa, -ge, -ka, -ke (Kuzey-doğu, meselâ: yol, yol-ğa) gibi iki nevi 
dativ eki kullanılmaktadır. 
Moğolcada da dativ ekleri arasında -a, -e mevcuttur. Bu bize -a, -e 
şeklinin -ğa, -ge'ye nazaran daha eski olduğunu ve -ğa, -ge'nin sonradan 
teşekkül ettiğini göstermektedir. Çünkü moğolcada -ğa şeklinde olan ekler 
mevcudiyetlerini muhafaza ettiklerinden -a, -e < -ğa, -ge gibi bir değişme 
kabul etmek muvafık olmayacaktır. 

4. Türkçe ev-i, at-ı sözlerinde mülkiyeti ifade eden -i, -ı ekinin menşeini12 
yalınız türkçe vasıtasiyle izah etmek kolay değildir. Bunun için de 
Moğol ve Mançu dillerine müracaat etmek mecburiyetindeyiz. Birçok 
dilciler türkçedeki bu mülkiye tekini, Altay dillerinde müşterek bir şahıs 
zamiri olduğunu zannettikleri *i kökünden izah etmek istemişlerdir. 
Bu ek Orhon yazıtlarında olduğu gibi bugünkü çuvaşçada da ahenk 
kaidesine tabi olmadan (Aşm. Mat. s. 136) her zaman -i halinde kullanılmaktadır. 
Buna istinaden dilciler, bu ekin eskiden müstakil bir söz olduğu 
kanaatine varmışlardır. 

Bu -i ekine eski moğolcada inu lahikası tekabül etmektedir, meselâ: 
ger inu "evi" (NT); aman inu "ağızı" (NT). Bu inu ise üçüncü şahıs zamiri 

12 Bu mevzu şimdiye kadar birçok türkologları ilgilendirmiş olup, bilhassa şu eserlere 
bakılması tavsiye olunur: Bang, W., Studien zur vergi. Grammatik der Türksprachen III; 
Ramstedt, Ueber mong. Pronomina, s. 19-20; Kotwicz, Les pronoms dans les langues alt. 

s. 20-23; Grönbech, K., Der türkische Sprachbau, 1936, s. 131, 137. 
TÜRKÇE İLE MOĞOLCA ARASINDA

olan *i nin genitiv şeklinden başka bir şey değildir. Bunu göstermek için 

moğolcadan şu misali alalım: 
Nom. 
I.
bi 
şahıs: 
"ben" 
2. şahıs: 
çi "sen" 
3. şahız: 
*i "o " 
Gen. 
Dat. 
Akk. 
minu "benim" 
nadur "bana" 
namayi "beni" 
çinu "senin" 
çimadur "sana" 
çımayı "seni" 
inu "onun"
imadur "ona"
imayi "onu" 
(YP) 
(YP) 
(YP) 

Görüyoruz ki, bu *i moğolcada Nominativ halinde müstamel değilse 
de, onun başka şekilleri NT gibi eski metinlerde mevcuttur. 

Halbuki aynı zamir Mançu dilinde Nominativ halinde de müstakil 
olarak kullanılır, meselâ: (Harlez, s. 41) 

Müfret: Cemi: 
Nom. çe "onlar" 
"onların" 


Gen. ını onun çeni

Dat.-Lok. çende "onlarda" 

inde "onda" 
Akk. çembe "onları" 


imbe "onu" 
Abl. çençi "onlardan" 


intsi "ondan" 

Bu misaller gösteriyor ki, 3. şahıs zamiri olan i Moğol ve Mançu dil


lerinde birçok şekilde halâ müstamel olduğu halde, türkçede bugün ancak 

bir ek halinde yaşamaktadır. Bununla beraber eski türkçede ve bugünkü 

bazı lehçelerde de, bu zamirden teşekkül etmiş bâzı bakiyelere Taslamak


tayız, meselâ: inçe "şöyle, böyle" (Orh., Uyg.); inçip "öyle, fakat" (Uyg.); 

intin kıdığ "öteki sahil" (Uyg., Gab. Ht. 1810); inol "o", inanda "orada" 

(Balkar.); inye (Pekarskiy 940)<.inne (Böhtlingk 36) "öyle, böyle, orada" 

(Yakut.). 

6. Türkçede sayı sözlerinin menşei de pek muhtelif olup, birçokları 
mürekkep sözlerdir. Bâzı misaller 13: 
Türk.-20=yirmi,yiğirmi<iki+ (on manasına gelen) *irmi, *ırmı, *yirmi 
şeklinde meydana gelmiş olmalıdır. Bu sözün ikinci kısmı bugün türkçede 
mevcut değilse de moğolcada yaşamaktadır: Moğ. arban, arman= 10. Demek: 
yirmi<iki + arman tarzında teşekkül etmiştir. 

Türk. tönön "4 yaşlık hayvan" (Alt., Tel., Leb.); dönön (Kırg.), dönen 

(Çağ., Şark Türk.) tâbirleri<dört sözünden gelirler. Bunun gibi Türk. 

kunan "3 yaşlık at" (Wb.: Altay, Tel., Leb., Kazak.) Mog. hunan "üç ya


şında" tâbiri de <*kurt sözünden teşekkül etmiş olmalıdır. 

Yukardaki dört sözüne istinaden, türkçede, "üç" manasında mantı


kan bir de *kurt sözünün mevcut olması lâzımgelirken yoktur, fakat bu söz, 

ğurban "üç" şeklinde moğolcada yaşamaktadır. 

13 Bu bahis hakkında etraflı malûmat almak istiyenler için tavsiye edilecek eser: G. 

J. Ramstedt, Uber die Zahlwörter der altaischen Sprachen, Journ. de la Soc. Finno-Ougr. 
XXIV, s. 1-24, Helsinki. J. Nemeth, Die türkisch-mongolische Hypothese, ZDMG, Bd. 66, 
1912, s.- 559-565. 
D. T. C. F. Dergisi F. 2 
 AHMET TEMİR 

VI 

Türkçe ve moğolca sahasında müşterek söz etimolojileri yapılırken 
dikkat edilecek noktalardan biri de, bazı sözlerin zamanla manalarını 
değiştirmiş olmalarıdır. Misaller: 

a) -duruk lâhikasiyle yapılmış sözler: 
gömül-dürük (Wb.: Osm.) "atların göğsü altından geçirilen kayış" < 
gönül-dürük ; 
közül-dürük (Kazak.) "gözlük" <,köz (göz)-dürük; 
borun-duk (Çağ.), burun-duruk (Osm.) "at veya develerin burnuna takılan 
ip'' < burun-duruk ; 

Moğolcada buna benzeyen teşekküller: 

kömüldürge (Kow. 2612)=Türk. gömüldürük. 

kudurğa "kuskun, atların kuyruğu altından geçirilen kayış" (Kow. 
919). Bu moğolca söze türkçede kudruk (Uyg.), kuzuruk (Alt., Kazak.), kuyruk 
tekabül etmektedir. Buna nazaran, bu sözün eskiden "kuyruk" manasını 
ifade etmeyip yalınız "kayış" manasında kullanılmış olması muhtemeldir, 
çünkü -duruk lahikası esas itibariyle vücudun muayyen bir kısmını değil, 
yalınız oraya takılan bir şeyi göstermektedir. 

b) Eski Türkçedeki kövrüg, köbrüg (Uyg.) "davul, köprü" tâbiri de 
moğolca közverge, kögerge "şişirilmiş deri, köprü, körük" (Kow. 2628) sözü 
ile alâkalıdır. Demek eski Türklerde ve Moğollarda bir nehrin üzerinden 
geçmek için şişirilmiş derilerden ibaret pontonlar kullanılmış olup, bugün 
anladığımız köprü manası ancak sonraları umumileşmiştir. 

VII 

Birçok eski türkçe sözlerin doğru okunması hususunda moğolcadan 
da istifade etmek mümkündür, meselâ: 
a) Konsonantlar: 

Orhon yazıtlarındaki kony "koyun" sözüne moğolcada honin tâbiri 
tekabül etmektedir. Bu bize, Orhon yazıtlarındaki mezkûr harfin -ny şeklinde 
okunmasının doğru olduğunu, yani bu harfin n ve y seslerini ihtiva ettiğini 
göstermektedir. 

b) Vokaller: 
Uygurcada şimdiye kadar un "oğul, erkek" (An. Ind.) şeklinde okunan 
sözü o- ile okumak daha muvafık olacaktır, çünkü bu söz moğolcada 
aynı manada orı (Kow. 439) olarak okunmaktadır. 
Orhon yazıtlarında zikri geçen ve bazı dilciler tarafından toğla (Wb.; 
Thomsen, Inscr. s. 207) şeklinde okunmuş olan nehir ismi tuğla diye okunmalıdır, 
çünkü bu söz moğolcada tuğula, tu'ula tüla şekillerinde müstameldir 
(NT 96, 104, 115, 164, 177, 178). 

TÜRKÇE ÎLE MOĞOLCA ARASINDA

VIII 

Tabu 1 4 meselesi. 

Şimdiye kadar moğolca ile türkçe arasındaki münasebet ve akrabalık 
meseleleriyle meşgul olan kimselerin en ziyade nazarı dikkatini çeken noktalardan 
biri de, en ehemmiyetli sözlerin bu iki dilde bir birlik göstermeyişi 
olmuştur. Fakat bu durum, dillerin biribirine olan yakınlık veya uzaklığını 
tesbit işinde katı bir esas olamaz. Çünkü, bir dilde bâzı sözlerin kayboluşu, 
onun yerine başka sözlerin meydana gelmesi veya yabancı dillerden 
sözler alınması gibi hâdiseler her zaman mümkün olan hallerdendir. 

Moğol lehçelerindeki birçok sözlerin kayboluşunda tabu da mühim 
rol oynamış ve halâ da oynamaktadır. Bâzı misaller: 

Moğolca yazı dilinde mevcut Ötege "ayı" (Kow. 517) sözü, Halha lehçesinde 
tabu yüzünden kullanılmayıp orada onun yerine hara görös "kara 
geyik" derler. Bu tâbir türkçe Altay lehçesine de geçmiş olup, orada "kara 
kijik" şeklinde kullanılmaktadır. 

Moğolcada erkekler söke "balta" (Kow. 1079) sözünü kullandığı halde, 
bir kadının bunu söylemesi memnudur, onun için kadınlar buna mukabil 
türkçe "balta" sözünü kullanırlar. 

Bunun gibi, erkekler arasında müstamel huluğana "sıçan" (Kow. 928) 
tâbiri yerine de kadınlar hüzgü derler. 

Moğollarda bir eve misafir gelince, (cin onu öldürmesin diye) adı 
sorulmaz. Bu yüzden Moğollarda ekseriyetle bir kimsenin iki ismi bulunur. 
Bunun gibi, hayvanların kaçmasına mani olmak maksadiyle silâh isimleri 
de zikredilmez. 

IX 

Türkçe ile Moğolcanın mukayeseli tetkiki neticesinde bu iki halkın 
tarihteki münasebetleri ve etnografisi hakkında da mühim neticeler elde 
edilebilir. 

Meselâ, N. Popp e kendisinin "Über die Herkunft der mongolisehen Viehzucht 
auf Grund sprachwissenschaftlicher Erscheinungen" (Trudy mong. kom. 
Akad. Nauk) isimli eserinde, türkçe ve moğolcadaki orman hayvanları 
isimlerini karşılaştırarak, onların bu iki dilde biribirinden farklı olduğunu 

14 Tabu (Polinezya dilince): "memnu, mukaddes"—Mog.: çeger (Kow. 2126) = Kalm. 
çer: a) Kanaat, istinkâf, b) tehlikeli veya tehlikeye düşmesi muhtemel şeyleri asıl isimleriyle 
zikretmeden, onları sinonim sözlerle veya kolay anlaşılır başka tâbirlerle izah etmek 
âdeti (R. Kalm. 428). 

Tabu hakkında tavsiye edilecek eserler: Frazer, Taboo and the perils of the soul, 1911; 

F. Grabner, Das Weltbild der Primitiven, 1924; Rd. Lehmann, Die polynesisehen Tabuisten, 
1930; "Eberts Reallexikon der Vorgeschichte" de Thurnwald' n "Meidung" isimli makalesi, 
(cilt 8, 1911). 
20 
AHMET TEMİR 

tesbit etmiştir. Halbuki istep hayvanlarının isimleri her iki dilde de müşterektir. 
Bu vaziyet, Türklerle Moğolların eskiden ayrı ayrı yaşadıklarını 
ve ancak sonraları karıştıklarını gösterebilir. 

Türk tarihi ve etnografisini tetkikte ve Türklerde devlet ve içtimaî 
teşkilât gibi mevzuların araştırılmasında şüphesiz moğolcanın da yardımı 
olacaktır. Çünkü, Moğol devri ile uğraşan alimlerin çoğu şimdiye kadar 
moğolca metinlerden ya hiç faydalanmamışlar, veya onların aslına müracaat 
edemiyerek ancak tercümelerinden istifade etmişlerdir. Halbuki bu 
tercümelerde hata ve yanlış izahlar hiç de eksik olmadığına göre, Türk 
tarihi ile yakından ilgili bu gibi eserlerin bir de Türk gözü ile tetkik edilmesinin 
gerekeceği kendiliğinden anlaşılır. 


Türkçe ile Moğolcanın sintaks bakımından mukayesesi. 

Bu iki dilin biribirine en yakın cihetlerinden biri de cümle kuruluşu 
olup, fail, mef'ul, zarf, bağ gibi cümle kısımları her iki dilde de ekseriyetle 
cümlelerin aynı yerinde bulunmakta ve umumiyetle aynı tarzda ifade olunmaktadır. 
Aşağıda verdiğimiz misallerin ilk üçü en eski moğolca metinlerden 
olan "Moğolların gizli tarihi" nden (Yüan-Ch'ao Pi-shi; Manghol-un 
niuça tobça'an) alınmış olup, kalan ikisi de bugünkü Moğol edebiyatındadır. 
Bunların tercümesi harfiyen altına yazılmış ve manayı tamamlamak için 
konulan ilâveler de ( ) içerisinde gösterilmiştir. 

I. 
Çinggis hahan-nu huca'ur. de'ere tenggeri eçe caya'atu 
Çingiz Han- ın cedd (i). Yüksek tanrı- dan (tarafından) inayetle 
töreksen börte çino acu'u. gergei inu ho'ai maral aci'ai. 

türemiş (doğmuş) boz kurt vardı. (Onun) eş-i beyaz dişi geyik idi. 

tenggis ketülcü . irebe. Onan müren -nü teri'ün -e 

(Onlar) deniz (i) geçerek geldiler. Onan nehr (i)-nin baş (ı) -na (memba


burhan haldun-na nuntuhlacu töreksen bataçihan acu'u. 

ma) Burhan Haldun-a ( dağ) yerleşince doğmuş (oğulları) Bataçihan idi. 
(Moğolların gizli tarihi § i). 

2. 
hali-udar çahurhan hoyar çinggis hahan-a ügülerün. onghan 
Hali-udar (ve) Çahurhan iki(si) Çingiz Han-a hitaben: Onghan 
genet bui. altan terme boshacu hurimlamui. ötörlen igilgücü 

hazırlıksızdır. Altın çadır kurarak ziyafet çekiyor. Çabuk hazırlanarak, 

sünit düli düligecü nenden büçiye ke'ebe. 
ene 

geceleri yürüyerek (onu) ansızın çevirelim' dediler. ( Çingiz Han ) bu 

üge-yi cöbşiyecü cürcedei arhai hoyar-i alginçila'ulcu 

söz-ü tasvip ederek Curcedai (ve) Arhai iki(si)-ni öncü olarak gönderdi. 

sünit düli'et gürcü cece'er ündür-ün 

Geceleri (yürüyerek) (oraya) vardıktan sonra, Cece'er Ündür(dağlarının) 

cerhabcihai-yin amasar -a büküi-tür büçıbe. hurban süni kurban 

Cer boğazının medhal (in) -de iken, (Onghanı) çevirdi, üç gece, üç 

TÜRKÇE İLE MOĞOLCA ARASINDA

üdüt bulhahdurun. , büçicü baiyibasu. huta'ur üdür yadacu 

gün muharebe edildi. (Fakat) muhasara dursa da, üçüncü gün dayana-

müt oroba. onghan sanggum hoyar-ı suni 

mıyarak onlar teslim oldular. Onghan (ile) Sanggum iki (sinin) gece 

ker ber haruhsan-i ese medekdebe. ene bulhalduhçi 

(leyin) nasıl (olup da) kaçtığı bilinemedi. Bu savaşçı, (mukavemet 

cirgin-u hadah ba'atur acu'u. hadah ba'atur orocu irecü 

eden), Cirginlerden Hadah bahadır idi. Hadah bahadır gelerek 

ügulerün. hurban suni kurban üdüt bulhaldurun. tus han-iyen üce'et baricu 

dedi: "üç gece, üç gün savaştım. Kendi Hanımı görerek yaka


ker ala'ulhu keyen' tebçin yadacu ami-yen horohun 

layarak nasıl öldürtebilirim? diye ihanet edemiyerek, 'hayatını korusun 

köngketügei keyen su'ora'ulun bulhaldula'a bi. edö'e ükü'ülde'esü 

(ve) kaçsın" diyerek (mücadeleye devam ettim). Şimdi öldürüleceksem 

üküsü. çinggis hahan-a soyurhahda'asu gücü öksü ke'ebe. 

ölürüm. Çingiz Han tarafından affedilirsem güc (ümü) veririm dedi. 

çinggis hahan hadah ba'atur-un üge-yi cöbşiyecü carlih bolurun. tus 

Çingiz Han Hadah bahadır-m söz (ü) nü tasvip ederek emir verdi: Kendi 

han-ni-yen tebçin yadacu amin horohun köngketügei keyen bul


hanını ihanet edemiyerek, 'hayat (1) m koruyarak kaçsın diyerek sa


halduhu ere tere ülü'ü büi. nököçekdegü 

vaşan (kimse, bir) er değil mi-dir? (Bu), arkadaş olabilecek (bir) 

gü'ün büle'e ke'e't. soyurhacu ülü ükü'ülün... 
adamdır' 
diyerek, (onu) affetti (ve) öldürmedi... 
(Moğolların gizli tarihi § 185). 
3. ta'ulai cil coçi-yi bara'un har-un çeri'üd 
(Çingiz Han) tavşan yıl (ında) Coçi-yi sağ cenah-ın ordu (su) 

iyer hoi-yin irgen tür morila'ulba buha hacarçilacu otba. oirad-un 

ile orman halk (1) na (karşı) gönderdi. Boğa öncü olarak gitti. Oyrat 

huduha-beki tümen oirad-un urida elsen orocu irebe. 

(lardan) Huduha-beki on bin Oyrat-ın baş(m)da teslim olmak (için) geldi. 

irecü coçi-yi uduritçu tümen oyirat buriyat barhun 

Gelince Coçi-yi götürerek (yol göstererek), on bin Oyrat, Buryat, Barhun, 

ursut habhanas tubas-i oro'ulu'at tümen kirgisut- tur gürü'


Ruslar, Habhanas (ve) Tubalar-ı teslim aldılar, on bin Kırgızlar-a varın


esü. kirgisud-un noyat yedi inal aldieer örebekdigin 

ca, Kırgızlar-ın prensler (inden) Yedi, Inal, Aldie'er, Örebekdigin, (bu) 

kirgisud-un noyat elsen orocu çaha'a no'ut şinghot çaha'a 

Kırgızlar-ın prensler (i) teslim oldular, (ve) beyaz (cemi) şahinler, beyaz 

no'ut ahtas hara no'ut buluhat abu'at irecü coçi-da a'ulcaba. 

(cemi) atlar, kara (cemi) samurlar alıp gelip Coçi-ye sundular. 
(Moğolların gizli tarihi § 239). 

22 
AHMET TEMİR 

4. Çinoa ba üneğen 
Kurt ve Tilki 

Çinoa ünegen hoyar dzam-iyar yabucu yabutala nigen büküli 

Kurt (ve) tilki iki (si) yol ile gidip giderken, bir bütün (par_ 

küdzege tosun olcuhui. Çinoa ano ügüler-ün: egün-i ideye! Ünegen 

ça) iç yağ(ı) buldular. Kurt dedi: bun-u yiyelim! Tilki 

ügüler-ün: Ende ideküi -dür dzokis ügei. Kümün yabumui; ene tosu-yı ündür 

dedi: Burada yemek için imkân yok. İnsan gelir; bu yağ-ı yüksek 

hada-in oroy- dur ğarğağat tende ideye, çi abuğat oçi! gebe. 

kaya-nın tepe (si) -ne çıkararak orada yiyelim, sen alıp gel! dedi. 

Çinoa tosu-yi hada-in oroy- dur ğarğaluğa ünegen irecü ügüler-ün: Ene 

Kurt yağ-ı kaya-nın tepe (si) -ne çıkarınca tilki gelerek dedi: Bu 

tosun-manu bide hoyar -tur bağa; hubiyalğa ügei idebesü kürügü ; 

yağ-ımız biz (-im) iki (miz) -e küçük (tür); taksim- siz yersek yetmez; 

nigen manu idek! kemebesü, çinoa asağur-un : Ken manu idemui ? Ünegen ügü


bir 
- imiz yesin! diyince, kurt sordu: Hangi-miz yesin? Tilki dedi: 

ler-ün: ken manu aha bui, tere idene bui dza! Çi kedüi nasutai 

hangi-miz ağa (büyük) ise, o yiyecektir ya! Sen kaç yaş (m)da


bui kemeküi-dür, çinoa ünegen-i sain- iyar mekeleye gecü bodoğat 

sın? deyince, kurt tilki-yi iyilik ile kandırayım diyerek, düşündü (ve) 

ein ügülebei: mino bağa baihui-tur Sümer Ağula Sün Dalai 

şöyle dedi: benim (ben) küçük iken Sümer Dağ (1) Süt Deniz (inde) 

baiksan bölüğe, kemebesü, ünegen genette kebteget uilacuhui. Çi yağun-o 

olmuş idi, deyince, tilki birdenbire oturarak uluyuverdi. Sen ne-yin 

tula uilabai ? gecü asağabasu ünegen uilacu ügüler-ün: 

(neden) dolayı uludun? diyerek sorulunca, tilki uluyarak dedi: (O za-

Nadur ğurban dzuldzağa baiksan bölüğe; othan ano çima-

man) benim üç yavru (m) var idi; en küçüğü (de) sen (in) 

tai satsağu bile. Çinoa tegüni sonoshui-dur içiget güicü otbai. 

gibi (seninle) aynı yaşta idi. Kurt bunu işidince utandı (ve) koşup gitti. 
(Inn. Klyukin, Klyuç k izuçeniyu jivoy mongot'skoy reci i pismennosti, Vladivostok 
1926, s. 81). 

5. 
Çerik-ün huriyan-a orohu dağuu. 
Asker-in kışla-ya giriş şark(ısı). 
a) 
Bağatur boğda Çinggis-ün üres bide-ner, 
Bahadır kutsal Çingiz-in çocuklar (1) biz-ler, 


Bağa dzalağuu arban yisün nasun-dağan, 

Küçük gençler on dokuz yaş- ında, 

Badaran saicirahu ulus-un çerik-tür, 

Büyüyüp yükselen ulus-un ordu (su)-na, 

Bayarlan temetsecü oroltsaya bide-ner. 

Sevinerek yarış ederek girelim biz-ler. 

TÜRKÇE İLE MOĞOLCA ARASINDA

b) Ebüge Çinggis-ün üres bide-ner, 
Cedd(imiz) Çingiz-in çocuklar (1) biz-ler, 


Enekti dzalağu arban yisün nasun-dağan, 

Şu gençler on dokuz yaş -ında, 

Erdem surğaltai çerik-tür orodzağacu, 

Fazilet aşılayan ordu-ya girerek, 

Erelge çidaltai eres boluya bide-ner. 

Cesur mukavemetli erler olalım biz-ler. 

c) Man-u uksağa-ban saicirağulhui-dur, 
Bizim neslimizi yükseltmek için, 


Mağat surğal kerektei amui 

Şüphesiz talim gerek- tir, 

Mançu-in çerik -tür orolçicu, 

Mançu-nun ordu-(su)-na koşarak, 

Maşi çidal-i güiçitkeye. 

Yüksek meziyyet-i ikmal edelim. 

d) Çikirak beye-yi bütügeküi-dür, 
Sert vücud-u hazırlamak için, 


Çerik-ün bolbasural-atsa egüskemüi, 

Asker-in talim-(in) -den başlayalım, 

Çinggis-ün çak-i egegülküi anu, 

Çingiz-in çağ (1) nı (tekrar) yaşatmak (için), 

Çirmaikçi biden-ü egürge mün. 

Durmadan çalışmak biz-im vazife-(miz)-dir. 
Bataldorci. 

BİBLİYOGRAFYA VE KISALTMALAR 

An. Ind. = Bang. W, und Gabain, A. v., Analytischer Inde'x zu den 
fünf ersten Stücken der türkischen Turjan-Texte, SBAW Berlin 1931. 
Aşm. Mat.=Aşmarin, N. İ., Materialı dlya izsledovaniya çuvaşskago yazıka, 

Kazan 1898. 
Bang, W., Studien zur vergleichenden Grammatik der Türksprachen, I-IV, SBAW 
Berlin 1917-1921. 
Bang, W., Gabain, A. v. und Rachmati, G. R., Türkische Turfan-Texte 
(VI), SBAW Berlin 1934. 
Böhtlingk=Böhtlingk, O., Ueber die Sprache der Jakuten, I. Einleitung, 
Text und Grammatik, II. Jakutisch-Deutsches Wörterbuch, Petersburg 
1851. 
Donner, O., Die uralaltaischen Sprachen, Finn.-Ugv. Fofschungen 1. 
Gab. Gr.=Gabain, A. v., Alttürkische Grammatik, Leipzug 1941. 

24 
AHMET TEMİR 

Gab. Ht. = Gabain, A. v., Briefe der uigurischen Huen-tsang-Biographie, SBAW 

Berlin 1938. 
Grönbech, K., Der türkische Sprachbau I, Kopenhagen 1936. 
Harlez=Harlez, C. de, Manuel de la langue mandchoue. Grammairc, antho


logie et lexique, Paris 1884. 
Kaşg.=Brockelmann, C, Mitteltürkischer Wortschatz nach Mahmud al-Kâşgaris 
dîvân lugât-at-Turk, Budapest-Leipzig 1928. 
Klyukin, İnn., Klyuç k izuçeniyu jivoy mongol'skoy reç i pismennosti, Vladivos


tok 1926. 
Koşin, Ya., Kastren-Tungusoved, Leningrad 1927. 
Kotwicz, W., Contributions aux eludes altaigues, Rocznik Or. VII, Lwow, 

I930Kotwicz, 
W., Les pronoms dans les langues altaigues, Krakau 1936. 
Kow.=Kowalewskij, E., Dictionnaire mongol-russe-jrançais I-III, Kazan 

1884. 
Kut. Bil. = Radloff, W., Das Oudatku Bilik des Jusuj Chass-Hadschib aus 
Bölasagun, Petersburg 1890, 1891, 1910. 
Le Coq, A. v., Türkische Manichaica aus Chotscho, SBAW Berlin I: 1912. 

II : 1919, III: 1922. 
Müller, F. W. K., Uigurica, ABAW Berlin, I: 1908, II: 1911, III.1922, 
IV: SBAW 1931. 
Nemeth, J., Die türkisch-mongolische Hypothese, ZDMG, Bd. 66, 1912, s. 
549-576. 
NT' = Manghol-un niuça tobça'an, Moğolların gizli tarihi, (Yüan-ch'ao pi-shi): 
Haenisch, E., Die geheime Geschichte der Mongolen, metin: Leipzig 1935; 
lügat: Leipzig 1939; tercüme: Leipzig 1941. Temir, A., Moğolların 
Gizli Tarihi, türkçc tercümesi, Ankara 1948. 
Pekarskiy=Pekarskiy, 
E. K., Slovar' yakutskago yazıka, I-III, Petrograd 
1917-1927. 

P. Nom.=Poppe, N., Die Nominalstammbildungssuffixe im Mongolischen, Keleti 
Szemle, cilt XX, Budapest 1927, s. 89-126. 
Poppe, N., Altaisch und Urtürkisch, Ungarische Jahrbücher VI. Berlin 1926, 

s. 94-121. 
Poppe, N., Ueber die Herkunft der mongolischen Viehzucht auf Grund sprachvoissenschajtlicher 
Erscheinungen, Trudy mong. Kom. Akad. Nauk, Leningrad. 
Poppe, N., Khalkha-Mongolische Grammatik. Mit Bibliographie, Sprachproben 
und Glossar, Akdemie der Wiss. und Literatür. Fr. Steiner, Wiesbaden, 
1951. 

Radloff, W., Einleitende Gedanken zur Darstellung der Morphologie der Türksp


rachen, Zap. Imp. Akad. Nauk, t. VII, Nr. 7. Petersburg 1906. 
Ramstedt, G. J., A korean grammar, Helsinki 1939. 
Ramstedt, G. J., Die Verneinung in den altaischen Sprachen. Eine semasiologische 

Studie, MSFOu, Helsinki 1924, s. 196-215. 

* TÜRKÇE ÎLE MOĞOLCA ARASINDA
Ramstedt, G. ]., Sravnitel' naya jonetika mongol'skago pismennago yazıka i halha'sko-
urginskago govora, Petersburg 1908. 
Ramstedt, G. J., Ueber die Konjugation des Khalkha-Mongolischen, Helsinki 
19°3Ramstedt, 
G. J., Ueber die Zahlwörter der altaischen Sprachen, JSFOu XXIV, 
Helsinki. 
Ramstedt, G. J., Ueber mongolische Pronomina, Helsinki 1906. 

R. Kalm.=Ramstedt, G. J., Kalmückisches Wörterbuch, Helsinki 1935. 
R. Verb.—Ramstedt, G. J., Zur Verbstammbildungslehre der mongolisch-türkischen 
Sprachen, Helsinki 1912. 
Rüdenberg, W., Chinesisch-deutsches Wörterbuch, Hamburg 1924. 
Sauvageot, A., Recherches sur le vocabulaire des langues ouralo-altaiçues, Paris 

I930Schmidt, 
I. J., Grammatik der mongolischen Sprache, Petersburg 1831. 
Schott, W., Versuch über die tatarischen Sprachen, Berlin 1836. 
Thomsen, V., Inscriptions de l'Orkhon, MSFOu V, Helsingfors 1896. 
Vlad. = Vladimirtsov, B., Sravniter naya grammatika mongol'skogo pismennogo 

yazıka i halhaskogo nareçiya, vvedenie i jonetika, Leningrad 1929. 
Vladimirtsov, B., Turetskie elementi v mongol'skom yazıke, Petersburg 1911. 
Wb.=Radloff, W., Versuch eines Wörterbuches der Türk-Dialecte, I-IV, Pe


tersburg 1893-1911. 
Winkler, H., Der uralaltaische Sprachstamm, Berlin 1909. 

DİL VE LEHÇELER 

Alt. — Altay Leb. — Lebeb 
Balkar. — Balkar Orh. — Orhon 
Bar. — Baraba Osm. — Osmanlı 
Buryat. — Buryat Sag. — Sagay 
Çağ. —• Çağatay Soy. — Soyon 
Çin. — Çince Tar. — Tarançi 
Çuv. — Çuvaş Tel. — Teleüt 
Halha. — Halha Tub. — Tuba 
Kalm. — Kalmık Uyg. — Uygur 
Kar. — Karaim Yakut. — Yakut 
Kazak. — Kazak *nazarî ses, söz veya şekiller. 
Kazan. — Kazan 
Kırg. — Kırgız 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder