D.T.C.F. Kütüphanesi
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi Cilt XIII, Sayı: 1-2 Mart - Haziran 1955
TÜRKÇE İLE MOĞOLCA ARASINDAKİ İLGİLER
• Doç. Dr. Ahmet TEMİR
İçindekiler: Sayfa
Giriş
1
I. Türkçe ile moğolcada şekil ve anlam bakımından aynı olan sözler 7
II .
Türkçe ile moğolca arasındaki fonetik münasebetler
8
III .
Fonetik hususiyetleri tetkik edilmeden yalnız zikredilmekle geçilen
başka müşterek sözler
ll
IV.
Türkçeden veya türkçe yolu ile moğolcaya geçen türkçe, sanskritçe
veya çince Budizm ıstılahları
13
V. Türkçe ile moğolca arasındaki morfolojik benzeyişler
14
VI.
Manâ değişmeleri
18
VII.
Eski türkçe sözlerin okunuşunda moğolcadan istifade
18
VIII. Tabu meselesi
19
IX.
Türkçe ile moğolcanın mukayesesi ve tarihi münasebetler
19
X. Türkçe ile moğolcanın sintaks bakımından mukayesesi
20
Bibliyografya ve kısaltmalar
23
GİRİŞ
Türklerin dünya üzerinde geniş mıntakalara yayılmaları neticesinde,
Türk dili de, kendisi ile menşe bakımından yakınlığı olan (yahut olduğu
tahmin edilen) veya olmayan birçok dillerle temasa gelmiştir. Bu temas
neticesinde Türkçe ile başka diller arasında karşılıklı tesirler vuku bulmuş
ve türkçe bu dillerden birçok yabancı unsurlar aldığı gibi, onlara da kendisinden
birçok şeyler vermiştir.
AHMET TEMİR
Türklerin, "Türk" ismi altında tarih sahnesine çıktıkları sıralarda,
başlıca Çinlilerle, bugünkü Moğol, Mançu ve Tunguzların cedleriyle ve
batıda Fin-Ugorlarla temas halinde bulundukları malûmdur. Daha sonraları
batı ve güney batıya yayılan Türkler, Hind, Iran ve Bizans dünyası
ile tanışmışlar ve İslâmiyetten sonra da bilhassa Arap ve Iran muhiti ile
sıkı bir surette münasebet kurmuşlardır.
İslâmiyet, Türklüğün içtimaî bünyesinde oldukça büyük değişikliklere
sebep olduğu gibi Türk dili de bundan müteessir olmuş ve arapça ile farsçadan
birçok söz ve formlar almıştır. Fakat bu yabancı unsurlar türkçenin
asıl bünyesini değiştirememiş ve onların çoğu da, icabettiği zaman atılabilecek
ilâve bir unsur halinde yaşayıp gelmiştir. Türk filolojisi bakımından
arapça ile farsça çok büyük ehemmiyeti haiz olmakla beraber, Türkolojide
lingüistik bakımından bu iki dilin ehemmiyeti pek cüzîdir; onlar bu sahada
ancak yardımcı bir rol oynarlar. Çünkü bu dillerle türkçe arasında ne söz
itibariyle, (karşılıklı tesir neticesinde birinden diğerine geçen sözler müstesna)
, ne şekil ne de sintaks cihetinden bir benzeyiş mevcut değildir. Türkçe
ile çince, sanskritçe ve slav ile başka Hind-Avrupa dilleri arasında da
durum böyledir, bu diller de aynı şekilde türkçeye yabancıdırlar.
Fakat Fin-Ugor, Moğol, Mançu (Tunguz), Kore ve Japon(?) dillerine
gelince vaziyet değişir. Bu dillerin bâzılariyle türkçe arasında, birtakım
önemli noktalarda oldukça çok müşahebet mevcuttur. Bu diller arasındaki
benzeyişleri gören bâzı Avrupalı bilginler, daha onları ayrı ayrı
derin bir surette araştırmadan, geçen asırlarda onların menşei ve akrabalığı
hakkında birtakım nazariyeler kurmuşlar ve bu dilleri "Ural-
Altay" ve "Altay" adları altında toplamışlardır1.
Türkoloji ve Moğolistik sahasında bu asrın başından beri büyük bir
ilerleme görülmekle beraber, Altay dilleri ailesine ait meselelere henüz
çözülmüş nazariyle bakılamaz2. Türk, Moğol ve Mançu dilleri için ilk
menşe olabilecek bir Altay dilinin tesbiti şöyle dursun, henüz bu üç dilin
ayrı ayrı en eski şekillerini dahi bilemiyoruz. Bu sahada yürütülen fikirler
de şimdilik nazarî olarak kalmağa mahkûmdur. Meselâ, N. Poppe bir
makalesinde3 şu mütalâayı yürütmektedir: "Türk halklarının kâh birleşip
kâh dağılması neticesinde, Türk lehçeleri de daimî surette biribiriyle kay
1 Bu konu ile ilgili eserlerin başlıcaları: Abel-Remusat, Recherches sur les langues
Tartares, ou memoires sur differents points de la grammaire et de la litterature des Mandschous, des
Mongols, des Ouigours et des Tibetains, Paris 1820; Castren, De affixis personalıbus linguarum
altaicarum 1850, W. Schott, Versuch über die Tatarischen Sprachen, Berlin 1836; J.
Grunzel, Entıvurf einer vergleichenden Grammatik der altaischen Sprachen nebst einem vergleichenden
Wörterbuch, Leipzig 1895; O. Donner, Die uralaltaischen Sprachen, Finn. Ugr. Forschungen
ı, 128-146; H. Winkler, Der uralaltaische Sprachstamm, Berlin 1909.
2 J. Nemeth, A. Sauvageot ve W. Kotwicz gibi bilginler, böyle bir "Altay dil ailesi"
ne isbat edilmemiş nazarile bakıyorlar, krş. J. Nemeth, Die türkisch-mongolische Hypothese,
ZDMG, Bd. 66, 1912, s. 549-576, bilhassa bk. s. 565.
3 N. Poppe, Altaisch und Urtürkisch, Ungarische Jahrbücher, Berlin, 1926. s. 94-121.
naşmıştır. Yakutça ile çuvaşça müstesna, Türk lehçelerinin eskiden olduğu
gibi bugün de biribirine pek yakın olduğu görülür. Bu vaziyet, Türk kabileleri
arasında devamlı bir yazı dilinin meydana gelmesine mani olmuştur,
çünkü böyle bir şeye ihtiyaç hissedilmemiştir. Türk lehçeleri yabancı tesirden
masun kalarak yalınız kendi aralarında kaynaştıkça biribirinden
uzaklaşmamış, bilâkis daha ziyade yaklaşmıştır. Fakat Türk dünyasına
pek eski zamanlardan itibaren yabancı tesirler de girmeğe başlamıştır.
Türk dilinin bu yabancı dillerle geniş ölçüde teması ve karışması daha
ziyade tarihî zamanlarda, yâni îslâm ve Moğol devirlerinde olmuştur. Bu
yüzden Türk lehçeleri arasındaki farklar fazlalaşmıştır. Demek ki, tarihî
devirlerde ne kadar geriye gidersek, Türk dili de o derecede bir birlik arzedecektir.
Buna dayanarak türkçenin tarihten önceki devirlerde ancak bir
lehçeden ibaret olduğu tasavvur olunabilir. Fakat bu ana Türkçe de ondan
daha eski bir dilin, yani "Altay" dilinin bir lehçesi sayılmalıdır. Bugünkü
Moğol ve Tunguz dillerinin ilk şekli olan "ana Moğolca" ve "ana Tunguzca"
da, bu umumî "Altay" dilinin birer lehçesinden ibaret olmuşlardır."
Altay dil ailesi hakkındaki görüşünü böylece açıklıyan N. Poppe
makalesinin devamında bilhassa fonetik kaidelerine dayanarak Türkçenin
ses bakımından en eski şeklini tesbite çalışmaktadır.
Umumiyetle şimdiye kadar "Altay" ve hattâ "Ural-Altay" adı altında
mütalâa edilen dillere "iltisakî" unvanı verilmekte, ve onların başka dillerden
ayırt edilmesinde bu noktai nazar esas olarak alınmakta idi. Çünkü
bu dillerde form değişmesinin türkçe
ev, ev-ler, ev-ler-i, ev-ler-i-n-den
misalinde olduğu gibi umumiyetle iltisak suretiyle vuku bulduğu ileri
sürülüyordu.
Fakat "Altay" dillerinde form değişmesi ve teşekkülü yalnız bu iltisakî
usule münhasır değildir; moğolcadan aldığımız aşağıdaki misal, orada
Hind-Avrupa dillerinde olduğu gibi kök değişmesi ile veya başka surette
olan teşekkül tarzlarının da mevcudiyetini göstermektedir:
bi "ben" *ti "sen" *i "o"
ba "biz" ta "siz" *a "onlar"
İltisak ne türkçe, ne moğolca ve ne de Altay grupundan sayılan başka
diller için, yegâne ve hattâ esas vasıf sayılamaz. Bundan başka, "Altay"
dilleri grupunun haricinde de iltisakî diller mevcuttur. Altay dillerinin
biribirine yakınlığını, ahenk kaidesi gibi umumî fonetik kaidelerine ve
birçok sözlerin müşterek oluşuna dayamak ta tatmin edici değildir. Bu.
dillerin biribiriyle olan münasebetini tesbit için, araştırmaları fonetik,
morfoloji, sintaks ve söz birliği gibi birçok cihetten yürütmek lâzımdır4.
4 B. Vladimirtsov, Sravnitel'naya grammatika mongol'skogo pismennogo yazıka i halhaskogo
nareçiya, Leningrad 1929, s. 46.
"Altay" dilleri içerisinde Türkçeden en uzak olanı Kore dili olup,
onun "Ural-Altay" dilleriyle münasebeti hâlâ münakaşalı bir vaziyettedir.
Bu sahada şayanı dikkat en son tetkik, fin âlimlerinden Ramsted t tarafından
yazılmış olup, o kendisinin eserinde5 Kore dilinin "Altay" dillerinden
olduğunu ileri sürmüştür. Mançu ve Tunguz dilleri ise birçok bakımdan
Moğolcaya yakınlık gösteriyorlar6.
Bütün bu saydığımız Altay dilleri içerisinde gerek Türk filolojisi ve
gerek Türk lingüistiği bakımından en ziyade dikkati çekeni Moğol dili
olup, bu vazifeden maksat da, moğolca ile türkçe arasındaki münasebetleri
ve Moğolistiğin Türk dilini tetkikte temin edeceği faideleri ana hatlariyle
kısaca tebarüz ettirmektir. Moğolca Türkçe ile akraba mıdır, değil midir?
gibi suallere, araştırmaların bugünkü durumuna göre "evet" diye cevap
vermek imkânı kuvvetlenmiş olmakla beraber, biz buna şunu da eklemek
isterdik: vazifemiz, bu meselede a priori olarak akrabalığı veya akraba olmayışı
isbata girişmekten ziyade, ilmî araştırmaya sarılmak ve onun müsbet
neticelerine tâbi kalmak olmalıdır. Gerek Türkoloji ve gerek Moğolistik
sahasında bugüne kadar yapılan tetkik ve araştırmalar, zaten böyle iddiaları
katî olarak isbata kâfi değildir. Meselâ, şimdiye kadar Türk lehçelerinin
mukayeseli bir grameri tertip edilemediği gibi, Moğolistik sahasında
da vaziyet böyledir; Moğol lehçelerinin mukayeseli grameri de henüz mevcut
değildir. Bu vaziyette türkçe ile moğolcayı geniş bir surette mukayeseye
girişmek ve bu mukayesenin de her tenkide karşı koyabileceğini ummak
doğru olmazdı. Gerek Türkçe ile Moğolcadaki müşterek esasların ve gerek
Moğolcadaki türkçe ve Türkçedeki moğolca unsurların geniş bir surette
tesbiti henüz mümkün olamıyacağı için, bu makalede de, ancak bu dillerde
söz, form ve sintaks cihetinden mevcut olan benzeyişlerin gösterilmesi ve
kısa bir şekilde karşılaştırılması ile iktifa edilecektir.
Türkçe ile Moğolcanın, "Altay dili"nin birer lehçesi olarak bir arada
geçirdikleri devrin bir hatırası şeklinde, bu iki dilde bugün de gerek söz
ve gerek form bakımından birçok müşterek esaslar vardır. Sonra ayrı ayrı
inkişaf yolları takip eden bu iki dil, daimî surette biribiriyle temas halinde
bulunmuş ve biri diğerinden müteessir olmuştur. En eski moğolca metinler
dahi, Moğol dilinin Türkçenin tesiri altında kaldığını göstermektedir.
Fakat Moğolcanın geniş ölçüde türkçeleşmesi daha ziyade 12-14.
asırlara tesadüf eder. Moğollar Uygurlardan yazı ile birlikte pek çok söz,
form ve bilhassa Budizme ait ıstılahlar da almışlardır. Bu sözlerin bir
kısmı Moğolların yazı dilinden konuşma diline dahi geçmiştir. 14. asırdan
itibaren Moğolların esas kitlesi ile Türkler arasında münasebet hemen hemen
kesilmiş ise de, batıdaki Moğol kabileleri, yani Kalmıklar, bu teması
devam ettirmişlerdir. Bu meyanda, Altaydaki bazı küçük Türk lehçeleriyle
5 G. J. Ramstedt, A korean grammar, Helsinki 1939.
6 Mançu ve Tunguz dillerinin tasnifi hakkında bakılacak eser: Ya. Koşin, Kastren-
Tungusoved, Leningrad 1927, s. 123.
Moğolca arasında bugüne kadar devam ede gelen karşılıklı tesirlere de
işaret etmeliyiz. Türk illerinin muhtelif taraflarına yayılan birçok Moğol
kabileleri ise sonraları dillerini kaybederek tamamiyle türkleşmişlerdir.
Bu uzun zaman içerisinde Türk dili çok ilerlemiş, incelmiş ve işlenmiş
olduğu halde, Moğolca birçok cephelerde eski iptidailiğini muhafaza etmiştir.
Bu yüzden, Türkçe ile Moğolcadaki müşterek unsurların mukayeseli
tetkiki, Türk etimolojisi için faydalar temin etmektedir. Nitekim
Hind-Avrupa dillerinde de, karanlık noktaların aydınlatılması için çok
defa iptidaî lehçelere müracaat edilmekte ve birçok istihaleler geçirmiş
söz ve şekiller bu suretle araştırılabilmektedir.
* * *
Bugünkü Moğol lehçeleri ve Moğol yazı dili hakkında birkaç söz.
Bugünkü Moğol dili, Asya ve Avrupanın türlü taraflarına dağılmış
olan Moğol kabilelerinin konuştuğu lehçelerden mürekkep bir dildir.
İç ve dış Moğolistan ahalisinin büyük bir kısmı, Buryatlar, Tibet ve Şarkî
Türkistanda, Afganistanda, İdil nehrinin aşağı kısımlarında, Don havzasında
ve şimalî Kafkasyanın bazı kısımlarında yaşayan Moğol bakiyeleri
bu dilde konuşmaktadırlar. Bu kabilelerin lehçeleri arasındaki fark pek
cüzî olup onlar biribirleriyle kolayca anlaşabilmektedirler, yalınız Tibetteki
kabilelerin dili gibi pek kenarda kalmış Moğol lehçeleri başkaları tarafından
anlaşılamamaktadır.
Moğol lehçelerini bugünkü duruma göre aşağıdaki tarzda tasnif etmek
mümkündür7 :
Moğol lehçeleri en başta I. Batı ve II. Doğu olmak üzere iki büyük
guruba ayrılırlar.
I. Batı gurubu. Bu guruba 1.) Oyrat ve 2.) Afgan Moğolları lehçesi
dahildir. Bunların tâli lehçeleri:
1. Oyratlar:
A) İdil Oyratları yani Kalmıklar:
a) Dörbet kabilesi, b) Torgut kabilesi.
B) Moğolistanın kuzey batısındaki Oyrat lehçeleri:
a) Kobda, b) Bayit, c) Torgut-Altay, d) Uryanhay-Altay, e) Zahaçin,
f) Elet-Damba, g) Mingat.
2. Afganistandaki Moğol lehçeleri bütün diğer Moğol dillerinden
oldukça farklıdır. Buradaki Moğol kabileleri ve onların dilleri de İslâm
tesiri altında kalmıştır.
II. Doğu gurubu. Bu guruba 1.) Buryat, 2.) Bargu-Buryat, 3.) Dagur,
4. Güney Moğol ve 5.) Halha lehçeleri dahildir. Bunların tâli lehçeleri:
1. Buryatlar:
A) Baykal gölünün kuzeybatısında yaşayan zümreye dahil kabileler:
7 B. Vladimirtsov, Sravnitel'naya grammatika
s. 6.
a) Nijneudin, b) Alar, c) Balagan, d) Tunka,
e) Ehirit-Bulgat, f) Kuda, g) Kapsal, h) Unga,
i) İdin.
B) Baykalın güney-doğu kısmına dahil kabileler:
a) Selenga, b) Kudara, c) Tsongol, d) Barguz, e) Hori.
2. Bargu-Buryatlar lehçesi (Kulun Buyir gölü civarında) pek az tetkik
edilmiştir.
3. Dagur-Buryatlar lehçesi de (Mançurya) az malûmdur.
4. Güney Moğol lehçeleri:
A) Kuzey-doğu kabileleri,
B) Güney-doğu kabileleri,
C) Haraçin,
D) Çahar,
E) Ordos.
5. Halha lehçesi esas Moğolistanda konuşulmaktadır;
A) Esas Halha:
a) Urga, b) Urganın doğusu, c) Urganın batısı.
B) Hotogoytu'lar:
Delger-Müren, Belçir ve Tes nehirleri civarında yaşayan kabileler.
Bu kadar dağınık sahalarda yaşayan Moğol kabileleri arasında, onları
siyaseten birleştirebilecek bir edebî dil mevcut değilse de, "Moğol yazı dili"
diye anılan ve bugünkü lehçelerden oldukça farklı olan kitap dili, onlar
arasında dil birliği vazifesini bir dereceye kadar görmüştür. Bu yazı dilinin
meydana geliş tarihi kati surette malûm olmamakla beraber, daha Çingiz
devrinden çok evvel, Uygur'larla münasebette bulunarak onların kültür
tesiri altında kalmış olan Kereyit ve Nayman isimli Moğol kabileleri arasında
teşekkül etmiş olduğu zannedilmektedir. Çingiz Han bu sahada yeni
bir şey yapmış olmayıp, ancak kendisinden önce meydana gelen ve Uygur
yazılariyle yazılan bu edebî dili genel bir dil olarak taammüm ettirmiştir.
Moğol dilinin pek eski bir şeklinin devamı olduğu zannedilen bu yazı dili,
bugünkü Moğol lehçelerine ancak bir dereceye kadar yaklaşabilmiştir.
Bugünkü Moğol lehçeleri içerisinde hakim rolü oynayan dil, Halha
ağzıdır. Dış ve İç Moğolistan halkının esas kitlesi bu dilde konuştuğu gibi,
diğer boylar da bunun yardımı ile anlaşabilmektedirler; bu bakımdan
Halha Moğolcası, Moğol dünyası için beynelmilel bir dil vazifesini görür.
Şeklen olsa bile "bağımsız" sayılan Moğolistan'ın devlet dili olduğu için,
bu lehçenin siyasî bakımdan da büyük önemi vardır.
1
Türkçe ile moğolcada müşterek olan sözlerin bir kısmı, gerek şekil
ve gerek anlam bakımından biribirinin aynıdır. Meselâ:
Türkçesi :
kara (Uyg. ve başka lehçeler).
kağan, hağan, kan, han (Uyg. ve
başka lehçeler).
hatun, katun (Uyg.) "kadın".
temür (Çağ.), temir (Uyg. An. Ind.)
"demir".
ada (Uyg. Gab. Gr.) "zarar, tehlike"
esen (Uig. ve başka lehçeler).
ulus, uluş (Uyg. ve başka lehçeler).
tümen (Uyg. ve başka lehç.).
bol- (Uyg. ve başka lehçeler), "ol-".
sakal (Uyg. ve başka lehç.).
kamuğ, kamağ, kamığ (Uyg. A. Ind.)
"bütün, hep".
tuğ (Uyg. Gab. Gr.) "tuğ, bayrak,
sancak".
asığ (Uyg. Gab. Gr.) "faide".
kuduğ (Uyg. Gab. Gr.) "kuyu".
baltu (Uyg.) "balta".
küp (Uyg. ve başka lehçeler) "küp,
fıçı".
bağatır (Kom., Kar. T.), batır (Kazan.)
"bahadır, cesur".
bulung (Uyg. Gab. Gr.) "bucak,
köşe".
ed (Uyg. Gab. Gr.), es (koib.) "madde,
eşya, mal".
çerig (Uyg. Gab. Gr.), çerik (Çağ.),
çerü (Alt.) "çeri, ordu, asker".
arslan.
kaplan,
bars, pars.
Moğolcası:
kara8>hara (Kow. 823; NT), karo
(Afg. Mog.).
kağan> hağan (Kow. 732), ha'an, hakan
(YP), hân, han (R. Kaim. 175;
NT).
katun>hatun (Kow. 781; NT), hatn
(R. Kalm. 172).
temür (Kow. 1727), temur (NT), tömr
(R, Kaim. 407).
ada (Kow. 64);
esen (Kow. 191), esn (R. Kalm. 128).
ulus "halk, millet, devlet, sülâle"
(Kow. 403; Kalm; NT).
tümen "on bin" (Kow. 1924; NT).
bol- (Kow. 1192; NT).
sakal>sahal (Kow. 1292; Kalm; NT)
hamuğ (Vlad. s. 391), hamuh (NT).
tuğ (Vlad. s. 391), tuh (NT).
asiğ "faide, kâr" (Vlad. s. 391).
huduğ (Vlad. s. 391), huduh (NT).
balta, malta (Vlad. s. 401).
küb (Vlad. s. 400), hub (Halha).
bağatur> batir (Vlad. s. 194), ba'atur
(NT).
bulung (Kow. 1189), buln (R. Kalm.
60).
ed (Kow. 197; R. Klam. 117), et
(NT).
çerig (Vlad. s. 393), tserik (Halh.),
tserig (R. Kalm. 427), çerik (NT).
arslan, arsalan (bak. s. 12).
kaplan (bak. s. 12).
bars (bak. s. 12).
ve başkalar.
Moğolcada k>h hakkında bakılacak eserler: J. Ramstedt, Sravnitel'naya fonetika
mongol'skago pismennago yazıka i halha'sko-urginskago govora, Petersb. 1909; B. Vladimirtsov,
Sravnitel'naya grammatika...., Leningrad 1929,s. 403.
Bu iki dilde biribirine benzeyen sözlerden bâzılarının menşe bakımından
büsbütün başka başka olması da mümkündür. Meselâ rusçadaki koza
"keçi" ve bık "boğa" sözleri türkçe "kuzu" ve "boğa" sözlerine benziyorlarsa
da, bu rusça tabirlerin türkçe ile alâkası olmadığını ileri süren dilciler
de vardır. Fakat diller arasında bu gibi tesadüfi benzeyişler çok olamaz.
Bilhassa Türkçe ile Moğolca arasındaki müşabehetler ise büyük bir yekûn
teşkil etmektedir9. Ramstedt, Gombocz, Nemeth, Pelliot, Vladimirtsov,
Munkâcsi, Kotwicz ve Poppe gibi bazı moğolist ve türkologlar Türkçe ile
Moğolca arasındaki münasebetler üzerinde ayrıca durarak, fonetik ve
form kaidelerine, mâna değişmelerine ve başka esaslara istinaden bu sözlerden
birçoklarının aslen Türkçe veya Moğolca olduğunu tesbite çalışmışlardır.
Biz burada sözlerin menşei üzerinde ayrıca durmayıp, bu iki dildeki
müşterek noktalardan bazılarını göstermekle iktifa edeceğiz. Bunun için
şimdi fonetik bahsinden de birkaç noktaya işaret edelim.
II
Türkçe ile moğolca arasındaki fonetik münasebetlerden bâzıları.
Türkçe ve moğolcada müşterek kullanılan ve anlam bakımından da
çok defa biribirinin aynı olan daha başka pek çok söz mevcut olup, bunlar
ancak fonetik ve form cihetinden biraz fark gösterirler. Birkaç misal:
1. Türkçe ve Moğolcada söz başındaki t-, k-, k- meselesi.
Türkçe sözlerin başındaki t- sesine Moğolcada t- veya d- tekabül etmektedir:
Türkçe : Moğolca:
takığu (Uyg. An. Ind.), takuk (Çağ.) takiya (Kow. 1659; NT), taka, takan,
"tavuk". (R. Kalm. 375).
tapla- (Uyg. An. Ind.)."seçmek, tas-tağala- "sevmek" (Kow. 1576; NT),
dik etmek". tâl- (R. Kalm. 386).
tuz; Çuv.: tevar. dabusun (Kow. 1602), dauısn (R. Kalm.
80).
tüs (Uyg., Tar., Tub.) "öğle vakti", düli (Kow. 1917) "öğle vakti, gece
yarısı, orta".
tep- (Çağ., Tel., Osm.), tip- (Ka-deb-se- (Kow. 1703) "tep-"; debkezan.),
tap- (Çuw.). "sıçra-".
tört (Orh., Tar., Tel., Sag.) "dört"; dörben (Kow. 1948); Mançu: duyin.
tüört (Yakut.), tevade (Çuv.).
Moğolca sözlerin bazıları Samoyed ve hatta Fin sözleriyle de benzerlik gösterirler,
meselâ: Mog. çinoa "kurt" = Sam. tyono "tilki"; Mog. nohoi, nohai "köpek" = Sam. noho
"mavi tilki". Fakat bunların menşei henüz tesbit edilmiş değildir.
TÜRKÇE ÎLE MOĞOLCA ARASINDA .
Türkçe sözlerin başındaki k- sesine moğolcada ğ- tekabül et
mektedir:
kadğu (Uyg. An. Ind.), kayğu (Bar.)
"kaygı, keder".
kodı (Uyg. An. Ind.), koyi (Çağ.)
"aşağı".
kadir- (Soy.), kazır- (Sag. Koyb.),
kayır- (Kazan., Tel.) "döndürmek,
çevirmek".
kol- (Uyg. An. Ind.) "rica etmek".
Türkçe sözlerin başındaki k-
tedir:
kidin (Uyg. An. Ind.), kezin (Sag.,
Koyb.), kin (Tel. Kazak) "arkadaki,
arka taraf".
kirtkünç, kertkünç (Uyg.) "iman";
kertin- (Sag., Koyb.) "inanmak".
Türkçe :
ğasiğun (Kow. 988) "acı, tuzlu",
hasi'un (NT), ğasiğu-da- "kederlenmek"
(Kow. 989), ğasa-lang "kaygı,
keder" (Kow. 987).
ğudus "boyunca" (Kow. 1029), ğuduğur
morin "ön tarafı alçak ve arka
tarafı yüksek olan at".
ğadari-, ğadayi- (Kow. 979, 993),
"eğilmek"; ğaci- (Kow. 1003) "eğrilmek'<
*ğadiyi-ğaciğu "eğri, yalan"
(Kow. ;1003).
ğuyi-, ğuyu- "rica etmek" (Kow.
1037)< *ğuli-; huyi- (NT).
sesine moğolcada g- tekabül etmek-
gede (Kow. 2461) "arka", gedergü
(Kow. 2463) "arkaya", geder- "arkaya
yatmak" (NT); gecige (Kow.
2491) "saç örgüsü" < *gediğe,
gere (Kow. 2504) "şahit, şehadet".
Moğolcada söz başında t- ile d-, k- ile ğ- ve k- ile g- bugün de tefrik
edilmektedir. Buna dayanarak moğlistler10, pek eski devirlerde türkçede de,
t-, k- ve k- seslerine muvazi olarak bir de *d-, *ğ-, ve *g- seslerinin kullanılmış
olduğunu ve sonraları bunların t-, k- ve k- üzerinde birleştiğini tahmin
ediyorlar 11.
2. Türkçe sözlerin başındaki y- (ve onun bir istihalesi olan c-) ye moğolcada
y-, c-, n-, d- gibi dört ses tekabül etmektedir ki, bu vaziyet türkçe
y-
nin pek muhtelif menşelere malik olduğunu göstermektedir. Moğol ve
Tunguz dilleri konsonant cihetinden pek muhafazakâr olduklarından,
türkçeden pek eski devirlerde aldıkları sözleri ekseriyetle o şekilde muhafaza
etmişler, halbuki aynı sesler sonraları türkçede bir ses üzerinde toplanmış
lardır. Misaller:
Türkçe:
yadağ (Orh., Kaşg., Kut. Bil.) "yaya";
(Wb.: Çağ.) "fakir, zayıf",
yangı (Uyg. An. Ind.) "yeni"..
Moğolca:
yadağu (Kow. 2277) "fakir, zayıf";
yadao'u (NT), yadu (R. Kalm. 213).
canggi (Kow .2242) "haber, yenilik".
10 Meselâ: N. Poppe, Altaisch und Urtürkisch, Ungarische Jahrbücher, Berlin 1926.
11 Bugün güney türkçesinde damar, gel-, gör-, getir- sözlerinde gördüğümüz d- ve -g
sonradan teşekkül etmiş olup, onların yukardaki *d-, *ğ-, *g- ile ilgisi yoktur.
ıo AHMET TEMİR
jarlığ (Uyg. Gab. Gr.) "karar, emirname".
yıdruk (Uyg. An. Ind.), cudruk, cuduruk
(Kazak.) "yumruk".
yelin (Tar., Kom., Şark T., Çağ.,
Osm.)
yağı (Orh., Uyg.), yau (Kazan)
"düşman".
carliğ (Vlad. s. 392), carlih (NT).
nidurğa (Kow. 659), nudduruğ (Halh),
nudrğu (R. Kalm. 280), nucan (Man
çu).
deleng (Kow. 1632), delng (R. Kalm.
86)..
dayın (Kow. 1548) < *dagin; daiyin
(NT).
3. Türkçede, uzun asırlar içerisinde birçok sözlerin heceleri düşerek sözler
kısaldığı halde, moğolcada bâzı sözlerdeki açık hecelerin son vokalleri hâlâ
mevcudiyetlerini muhafaza etmektedirler, meselâ:
kök (Orh.) "gök, mavi".
er (Uyg. ve başka lehçeler)
erk (Uyg. An. Ind.) "güç, kuvvet".
bark (Uyg. An. Ind.) "bark, mülk".
bıng, bing (Orh.), ming (Uyg. An.
Ind.) "bin".
tün (Uyg. ve başka lehçeler) "gece".
sık- (Uyg. ve başka lehçeler).
sağ
4. Türkçe ve moğolcada r~z
köke "mavi" (Kow. 2623); koko
(NT); kökö (R. Kalm. 236).
ere "er, erkek" (Kow. 246; NT).
erke "güç" (Kow. 263; NT; R.
Kalm. 123).
barağa (Kow. 1093).
mingğan (Kow. 2021; Kalm); min-
gan, minhan (NT).
tüne "karanlık" (Kow. 1902); tünü
"orman, karanlık" (R. Kalm. 415);
tun "orman" (NT).
*sıka->siğa-, siha- (Kow. 1466), şi
ha- (NT), saha- (R. Kalm. 344).
sağa- (Kow. 1294), sa'a- (NT).
meselesi.
Moğolcadaki r kısmen türkçedeki r ve kısmen de z sesine tekabül etmektedir,
meselâ:
a) Türkçe r ~ Moğolca r
kara
er
tört (Uyg.) "dört".
b) Türkçe z ~
(Çuvaşça müstesna)
boz (renk; Uyg. ve başka lehç.).
öküz (Uyg. ve başka lehçeler).
azığ (Uyg. Gab. Gr.), azau (Kazan.),
"azı dişi".
bozağu (Uyg. Gab. Gr.), buzau (Kom
bızau (Kazan.) "buzağı".
ikiz, Çuv.: yeger.
kara, hara (Kow. 843; NT).
ere (Kow. 246; R. Kalm. 123; NT).
dörben (Kow. 1948).
Moğolca r
boru (Kow. 1213); boro (NT).
üker (Vlad. s. 322); huker (NT).
arağa (Kow. 140), ara'a (NT).
birağu "iki yaşlık öküz" (Kow. 1153);
bura'u (NT); buru (R. Kalm. 69).
ikere(Kow. 317); iker (R. Kalm. 206).
TÜRKÇE İLE MOĞOLCA ARASINDA II
kozı (Uyg., Kom.) "kuzu". hurağan, huriğan (Kow. 953); huriha
'(n) (NT).
tez- (Orh.) "kaçmak"; tez (Osm., tergen "araba" (Kow. 1775; NT).
Kom., Çağ.) "çabuk".
yaz-; Çuv.: sır-. ciru- "resim yapmak" (Kow. 2360).
5. Türkçe sözlerin son hecesindeki z sesine Moğolcada çok defa s tekabül
etmektedir, meselâ:
tuz; Çuv.: tevar. dabusun (Kow. 1602).
vüz; cüz. cisün "yüz rengi, renk" (Kow. 2377;
NT), cüs (Halha),
Çingiz (Han). <Çinggis.
ve başkalar.
6. Türkçe ve moğolcada müşterek olan bazı sözlerin moğolca şeklinde
fazla olarak -un, -ün hecesi mevcuttur, misaller:
Türkçe:
arığ (Uyg. An. Ind.), aru (Kazan.)
"temiz, mukaddes".
küf (Orh., Uyg. ve başka lehçeler)
"güç, kuvvet".
balık (Uyg. ve başka lehçeler) "şehir".
kadak (Çag., Kom., Kazan) "çivi".
yüz (Uyg. ve başka lehçeler) "yüz,
çehre".
narat (Kazan.) "çam ağacı".
göbek.
Moğolca :
ariğ-un (Kow. 144); erün (R. Kaim.
24).
küç-ün (Kow. 2615); gucu(n) (NT);
kütsn (R. Kalm. 249).
balğas-un (Kow. 1077); balahasu(n)
(NT); balğasn (R. Kalm. 31).
hadağas-un (Kow. 774); hada'as-un
(NT); hadâsn (R. Kalm. 158).
cis-ün "renk, yüzün rengi" (Kow.
2337; NT).
naras-un (Kow. 622; pl. narat, NT).
köbeg-ün "oğul" (Kow. 2576); kovun
(R. Kalm. 242).
III
Fonetik hususiyetleri tetkik edilmeden yalınız zikredilmekle geçilen başka müşterek
sözler.
Vücut azaları:
Türkçe: Moğolca:
kulkak, kulğak (Orh., Uyg.) "kulak". kulku, hulha (R. Kalm. 196) "kulak
kiri".
köküz, kögüz (Uyg.) "göğüs".. kökün "meme" (Kow. 2631); kokan
(NT).
karın (Uyg. ve başka lehçeler). karbin, karbing (Kow. 845).
12 AHMET
semiz (Uyg. ve başka lehçeler).
adak (Uyg.) "ayak".
Hayvan isimleri:
öküz (Uyg. ve başka lehçeler), ögüz
bozağu (Uyg. Gab. Gr.), buzau (Kom)
bızau (Kazan) "buzağı".
kozı (Uyg., Kom.) "kuzu".
teke,
at (bütün lehçeler).
inek (Uyg. ve başka lehçeler).
teve, tebe (Uyg.), tüyö (Kazak.) "deve".
arslan (Uyg ve başka lehç ).
bars (Uyg. ve başka lehçeler) "pars".
kaplan (Uyg. ve başka lehçeler.).
yızak (Alt.), tısak (Kazak.) "bir yaşlık
kuzu".
Tabiattan bazı sözler:
sub, suv (Uyg.) "su".
süt (Uyg. ve başka lehçeler).
kum (Uyg. ve başka lehçeler).
salkın (Kom., Alt., Tel.) "şiddetli
rüzgâr, soğuk".
kara yel.
ot (Uyg. ve başka lehçeler) "ateş".
kaya (Uyg. ve başka lehç.).
Renk tâbirleri:
kök (Orh.) "gök, mavi".
al (Uyg. ve başka lehçeler).
ala (Uyg. ve başka lehçeler).
kara (Uyg. ve başka lehçeler).
sarığ (Uyg.) "sarı".
TEMİR
semeci, semecin (Kow. 1357) "mide
etrafındaki yağ"; semyn R. Kalm.
223); Mançu: semecen, semsu
adağ (Kovv. 68) "sonuncu, nihayet".
üker (Kow. 562); huker (NT).
birağu "iki yaşlık öküz" (Kow
"53)
hurağan, huriğan (Kow. 953); huri
ha(n) (NT).
teke (Kow. 1735).
agta, akta (R. Kalm. 5); ahta (NT).
ünigen, üniyen (Kow. 485; NT); ünie
(Halha);. (i) nen (Buryat).
temegen (Kow. 1726); teme'en (NT);
temen (R. Kalm. 390); teme (Halha).
arslan, arsalan (Kow. 159; NT).
bars (Kow. 1109; NT).
kaplan, hablan (NT).
cusak (Kovv. 2380); cusah (NT).
usu(n) (Kovv. 373; NT).
sün, sü (Kovv. 1421; NT); üsn (R.
Kalm. 340; 460).
humah (Kow. 934); hum (R. Kalm.
'196).'
salkin "rüzgâr" (Kow. 1312); salhi
(Halha).
kara salkin "şiddetli rüzgâr" (Kovv.
1312).
oçin, oçi "kıvılcım" (Kow. 416);
otsn (R. Kalm. 291).
kada, hada "dağ, kaya" (Kow. 770);
hada (NT); kadağa (Tunguz.).
köke "mavi" (Kow. 2623); koko
(NT); kökö (R. Kalm. 236).
al (Kow. 71, R. Kalm. 6; NT).
alağ, alah (Kow. 74; NT).
kara hara (Kow. 823; NT); karo
(Afg. Mog.); kara (Mançu).
şıra (Kovv. 1517; NT).
TÜRKÇE İLE MOĞOLCA ARASINDA
yaşil (Uyg.) "yeşil". yaşıl "koyu yeşil veya koyu kırmızı"
(Kow. 2275).
ciren (Kazak., Kazan.), yeren (Alt.) cegerde "al tonlu at" (Kow. 2320);
"bir nevi at rengi". ce'erde (NT).
kungğur (Kazan.), kongır (Tel.), ko-konggor "sarı at" (Kow. 873), hong
ngur (Kazak.) "at rengi, konur". ğor (NT).
IV.
Türkçeden veya türkçe yolu ile moğolcaya geçen türkçe, sanskritçe veya cince
budizm ıstılahlarından bazıları.
1. Moğ. ayağa tekimlig "budist rahibi" (Kow. 127)<Uygur. ayağka
tegimlik "hürmete lâyık" (Müller, Uigurica II, s. n) .
Bu tâbirin moğolcada yalınız anlamı değil şekli de oldukça değişmiştir.
Moğollar türkçe ayağka sözündeki -ka Dativ ekini anlamıyarak bu sözü
ayağa şekline sokmuşlar ve onu şeklen buna benzeyen fakat manaca başka
olan ayağa "kâse" (Kow. 127), ayaha (NT)=türkçe ayak (Uyg. Gab. Gr.)
sözü ile karıştırmışlardır. Bu tâbirin ikinci kısmı tekimlig şeklinde yazılsa
bile Moğollar onu takimlig okumakta ve Mog. takimda- "hürmet'etmek"
(Kow. ı659)=taki- (NT), takimdal "hürmet" (Kow. 1659), takil "kurban"
sözleriyle alâkadar hissetmektedirler. Bu yüzden ayağa tekimlig tâbiri bugün
moğolcada tamamiyle başka türlü anlaşılmakta ve "kurbanları bir kâse
(tabak) üzerinde kabul eden kimse (yani rahip)" şeklinde tefsir edilmektedir.
2. Mog. arbis, arvis,aryis "bilgi" (Kow. 157)<,arvış "büyü" (Bang,
Gabain, Rachmati, Türkische Turfan-Texte VI, satır 27).
3. Mog. asanggi "yüz bin bilyon" <Uyg. asanki<Kuç. asamkhyai<.
Sanskr. asamkhyeya "sayısız" (Gab. Gr.).
4. Mog. baçağ, maçağ "oruç" (Kow. 1081)<Uyg. baçağ, baçak<ba.ça"
oruç tutmak" (Gab. Gr.).
5. Mog. bakşi "muallim, hoca"<Uyg. bahş-i<Çin. po-şı<*pâk-sin;
Japon, si (Gab. Gr.).
6. Mog. baramid "fazilet" <Uyg. paramit<Sanskr. pâramitâ "fazilet".
7. Mog. nom "mukaddes kitap, kanun, akide"<Uyg. nom<Sogd.
nom<Yunan. voyoç (Gab. Gr.).
8. Mog. tengri, tngri "sema, Allah, tanrı" < Uyg. tengri, tngri. Bugünkü
şekli: tanrı; tengri (Kazan.).
9. Mog. toyin "rahip" < Uyg. toyın <Çin. tao-jen.
10. Mog. burkan, burha, burhan (Buryat)<Uyg. burhan "Buda" (Gab.
Gr.).
11. Mog. erdem "kabiliyet, fazilet, sanat" < Uyg. erdem, edrem, edirem
(Gab. Gr.). .
AHMET TEMİR
12. Mog. yirtinçü, yertinçü, Oyrat.: yertintsü, Buryat: yürtense, yürtünsü
"dünya" <Uyg. yirtinçü, yirtünçü "yer, dünya" (Gab. Gr.).
13. Mog. nirvan <Uyg. nırvan, nırban<Sanskr. nirvâna "nirvana" (Gab.
Gr.), ve başkalar.
V
Türkçe ile moğolca arasındaki morfolojik benzeyişler.
Türkçede birçok şekillerin teşekkülü ve meydana gelişi halâ katî surette
izah edilememekte, yahut izah edilse bile bu fikirlerin bir kısmı nazarî
olarak kalmakta veya bu esnada bazan yanlış yoldan da gidilmektedir.
Bu gibi hallerde, türkçe ile pek eskiden beri temas halinde bulunup ondan
birçok söz ve şekiller almış olan dillere müracaat etmek faideli olacaktır.
1. isim ve fiil yapan eklerden birçokları her iki dilde de biribirinin
aynıdır. Misaller :
Türkçe: -k, -k Moğolca: -ğ, -g
yangluk (Uyg.) "yanlış" <yangıl-içağ "ümit" < iça- "ümit etmek";
(Uyg.) "yanıl-"; süzük "temiz" ideg "rüşvet" < ide- "yemek";
(Uyg.) < süz- (Uyg. ve başkal.); öçig "cevap" < öçi- "cevap ver-";
kaçak < kaç-; ve başkalar. emgeg "ıztırap" < emge- "ıztırap
çekmek"; ğunig "keder" < ğuni
"kederlenmek" (P. Nom. s. 12).
Türkçe: -ğu, -gü Moğolca: -ğu, -gü
-ku, -kü
kılmaku kılınç (Uyg.) "yapılmayakatağu
"katı" < kata- "katılaş-";
cak iş"; saklanğu ol (Uyg.) < sakkarasğu
"uyanık" < karas- "bekle-";
lan- "sakınmak"; uyku < uyumak; kariğu "cevap" < kari- "dön-" (P.
ve başkalar. Nom. s. 95).
Türkçe: -m Moğolca: -m
kedim (Uyg.) "elbise" < ked- "giybarim
"yakalayış" < bari- "yakala-";
mek"; istem (Uyg.) "arzu" < iste-; ürüm "delici" < ürü- "delmek";
talim (Uyg.) "ganimet" < talı-ve başkalar. (P. Nom. s. 102).
"tala-" ve başkalar.
Türkçe: -mak, -mek Moğolca: -mağ, -meg
ukmak (Uyg.) "akıl" <uk- "anlakağurmağ
"hile" < kağur- "kandır-";
mak"; ölmek < öl-; tutmak < tut-; kolimağ "halita" < koli- "karıştır-";
bilmek < bil-; ve b. egedemeg "hamur" < eğede- "ekşit-";
(P. Nom. s. 103).
Türkçe: -mış, -miş Moğolca: -mal, -mel
-muş, -müş
ögmiş (Uyg.) "medih" < ög-; ki-cirumal "tersim edilmiş" < ciru-;
TÜRKÇE ÎLE MOĞOLCA ARASINDA
lınmış (Orh.) < kılın-; bilmiş <
bil-; ve b.
Türkçe: -ki, -ki
-dakı, -deki, -takı, -teki
aykı (Uyg.) "aylık" < ay; üzeki
(Uyg.) "yukardaki" < üze; yirdeki
(Uyg.) "yerdeki" < yer; evdeki <
ev; ve b.
Türkçe: -lık, -lik
kıyınlık (Uyg.) "hapishane" < hin,
kın "ıztırap"; taşlık < taş;
Türkçe: -lkatıl-<
kat- (Uyg. ve b. 1.); örtül<
ört- (Uyg. ve b. 1.); yazıl-<
yaz- ve başkalar.
Türkçe: -ra
-rküyrö-
(Kazak.) "yanmaya başlamak"
< küy- "yanmak"; kekreş(
Uyg.) "kızmak" < M "nefret";
kadğur- (Uyg.) "kederlen-" < kadğu
"kaygı"; ve başkalar.
Türkçe: -sasuvsa-
(Uyg.) "susa-" < suv, "su";
gülümse-< gülüm < gül-;
•
Türkçe: -la-
emle- (Uyg.) "tedavi et-" < em
"ilaç"; ikile-< iki; üçle-< üç;
baltala-< balta; ve başkalar.
elgümel "asılmış" < elgü- "as-";
(P. Nom. s. 103).
Moğolca: -ki
-taki, -teki
emüneki "öndeki" < emüne "ön";
olanki "büyük kısım" < olan "çok";
gerteki "evdeki" < ger "ev"; ğacartaki
"yerdeki" < gacar "yer"; (P.
Nom. s. 108).
Moğolca: -lig
bayalig "zenginlik" < bayan "zengin;
çeçeglig "çiçeklik" < çeçeg "çiçek";
(P. Nom. s. 115).
Moğolca: -l-
Çakil- "şimşek çak-" < çak- "çak-";
muskil- "çevir-" < muski- "çevir-";
(R. Verb. s. 4).
Moğolca: -ra
umtara- "sön-" < umta- "uyu-";
saçura- "saçıl-" < saçu- "saç-"; ye-
kere- "büyü-" < yeke "büyük"; sayira-
"iyileş-" < sayin "iyi"; (R.
Verb. s. 33). •
Moğolca: -sa
emese- "kadın peşinden koş-" < eme
"kadın";
else- "sakin ol-" < el "sulh"; çaysa
"çay içmek iste-" < çay; (R. Verb.
s. 74).
Moğolca: -labögele-
"büyüle-" < böge "büyü";
morila- "ata bin-" < rnorin "at";
kurdula- "koşmak" < kurdun "çevik"
(R. Verb. s. 80).
2. Moğolcada -n ile nihayetlenen sözlerin cemi şekli, bu -n yerine -t
getirilmekle yapılıyor. Bu -t cemi ekinin pek eskiden türkçede de kullanılmış
olması muhtemeldir, çünkü misaller buna işaret etmektedir:
ı6 AHMET TEMÎR
Türkçe: Moğolca:
hotut (Yakut.) "kadın"; hatu{n) (Kow. 781; NT).
Türkçe hotut sözündeki -t artık bugün bir cemi eki rolünü oynamıyor;
bu söz herhalde nezaket eseri olarak zamanla müfretleşmiştir.
Eski Çincedeki T'u-küe sözünün aslı da < Tu-küet olup, bu da < Türküt
şeklinden gelmektedir ve=Türkler demektir.
Bu -t cemi ekine gerek Türkler ve gerek Moğollar arasında birçok
kabile adlarında da Taslamaktayız, meselâ:
Türkçede:
Yaku-t < Takun, Taku; (kendilerine Saha derler);
Buru-t < burun; (bir Kırgız kabilesi);
Başkır-t < baş-kır-t; (bu sözde 3 unsur mevcut olup, onun baş-kurt
şeklinde izahı doğru olmasa gerektir).
Moğolcada :
Baya'ut (NT 120, 213);
Belguno-t (NT 42);
Kita-t < Kita-n (NT 53, 132, 247, 250);
Kiya-t < Kiya-n (NT 63, 67, 120);
Süni-t (NT 47) ve başkalar.
3. Malûm olduğu üzere Türk lehçelerinde -a, -e (Güney-batı, meselâ:
yol, yol-a) ve -ğa, -ge, -ka, -ke (Kuzey-doğu, meselâ: yol, yol-ğa) gibi iki nevi
dativ eki kullanılmaktadır.
Moğolcada da dativ ekleri arasında -a, -e mevcuttur. Bu bize -a, -e
şeklinin -ğa, -ge'ye nazaran daha eski olduğunu ve -ğa, -ge'nin sonradan
teşekkül ettiğini göstermektedir. Çünkü moğolcada -ğa şeklinde olan ekler
mevcudiyetlerini muhafaza ettiklerinden -a, -e < -ğa, -ge gibi bir değişme
kabul etmek muvafık olmayacaktır.
4. Türkçe ev-i, at-ı sözlerinde mülkiyeti ifade eden -i, -ı ekinin menşeini12
yalınız türkçe vasıtasiyle izah etmek kolay değildir. Bunun için de
Moğol ve Mançu dillerine müracaat etmek mecburiyetindeyiz. Birçok
dilciler türkçedeki bu mülkiye tekini, Altay dillerinde müşterek bir şahıs
zamiri olduğunu zannettikleri *i kökünden izah etmek istemişlerdir.
Bu ek Orhon yazıtlarında olduğu gibi bugünkü çuvaşçada da ahenk
kaidesine tabi olmadan (Aşm. Mat. s. 136) her zaman -i halinde kullanılmaktadır.
Buna istinaden dilciler, bu ekin eskiden müstakil bir söz olduğu
kanaatine varmışlardır.
Bu -i ekine eski moğolcada inu lahikası tekabül etmektedir, meselâ:
ger inu "evi" (NT); aman inu "ağızı" (NT). Bu inu ise üçüncü şahıs zamiri
12 Bu mevzu şimdiye kadar birçok türkologları ilgilendirmiş olup, bilhassa şu eserlere
bakılması tavsiye olunur: Bang, W., Studien zur vergi. Grammatik der Türksprachen III;
Ramstedt, Ueber mong. Pronomina, s. 19-20; Kotwicz, Les pronoms dans les langues alt.
s. 20-23; Grönbech, K., Der türkische Sprachbau, 1936, s. 131, 137.
TÜRKÇE İLE MOĞOLCA ARASINDA
olan *i nin genitiv şeklinden başka bir şey değildir. Bunu göstermek için
moğolcadan şu misali alalım:
Nom.
I.
bi
şahıs:
"ben"
2. şahıs:
çi "sen"
3. şahız:
*i "o "
Gen.
Dat.
Akk.
minu "benim"
nadur "bana"
namayi "beni"
çinu "senin"
çimadur "sana"
çımayı "seni"
inu "onun"
imadur "ona"
imayi "onu"
(YP)
(YP)
(YP)
Görüyoruz ki, bu *i moğolcada Nominativ halinde müstamel değilse
de, onun başka şekilleri NT gibi eski metinlerde mevcuttur.
Halbuki aynı zamir Mançu dilinde Nominativ halinde de müstakil
olarak kullanılır, meselâ: (Harlez, s. 41)
Müfret: Cemi:
Nom. çe "onlar"
"onların"
Gen. ını onun çeni
Dat.-Lok. çende "onlarda"
inde "onda"
Akk. çembe "onları"
imbe "onu"
Abl. çençi "onlardan"
intsi "ondan"
Bu misaller gösteriyor ki, 3. şahıs zamiri olan i Moğol ve Mançu dil
lerinde birçok şekilde halâ müstamel olduğu halde, türkçede bugün ancak
bir ek halinde yaşamaktadır. Bununla beraber eski türkçede ve bugünkü
bazı lehçelerde de, bu zamirden teşekkül etmiş bâzı bakiyelere Taslamak
tayız, meselâ: inçe "şöyle, böyle" (Orh., Uyg.); inçip "öyle, fakat" (Uyg.);
intin kıdığ "öteki sahil" (Uyg., Gab. Ht. 1810); inol "o", inanda "orada"
(Balkar.); inye (Pekarskiy 940)<.inne (Böhtlingk 36) "öyle, böyle, orada"
(Yakut.).
6. Türkçede sayı sözlerinin menşei de pek muhtelif olup, birçokları
mürekkep sözlerdir. Bâzı misaller 13:
Türk.-20=yirmi,yiğirmi<iki+ (on manasına gelen) *irmi, *ırmı, *yirmi
şeklinde meydana gelmiş olmalıdır. Bu sözün ikinci kısmı bugün türkçede
mevcut değilse de moğolcada yaşamaktadır: Moğ. arban, arman= 10. Demek:
yirmi<iki + arman tarzında teşekkül etmiştir.
Türk. tönön "4 yaşlık hayvan" (Alt., Tel., Leb.); dönön (Kırg.), dönen
(Çağ., Şark Türk.) tâbirleri<dört sözünden gelirler. Bunun gibi Türk.
kunan "3 yaşlık at" (Wb.: Altay, Tel., Leb., Kazak.) Mog. hunan "üç ya
şında" tâbiri de <*kurt sözünden teşekkül etmiş olmalıdır.
Yukardaki dört sözüne istinaden, türkçede, "üç" manasında mantı
kan bir de *kurt sözünün mevcut olması lâzımgelirken yoktur, fakat bu söz,
ğurban "üç" şeklinde moğolcada yaşamaktadır.
13 Bu bahis hakkında etraflı malûmat almak istiyenler için tavsiye edilecek eser: G.
J. Ramstedt, Uber die Zahlwörter der altaischen Sprachen, Journ. de la Soc. Finno-Ougr.
XXIV, s. 1-24, Helsinki. J. Nemeth, Die türkisch-mongolische Hypothese, ZDMG, Bd. 66,
1912, s.- 559-565.
D. T. C. F. Dergisi F. 2
AHMET TEMİR
VI
Türkçe ve moğolca sahasında müşterek söz etimolojileri yapılırken
dikkat edilecek noktalardan biri de, bazı sözlerin zamanla manalarını
değiştirmiş olmalarıdır. Misaller:
a) -duruk lâhikasiyle yapılmış sözler:
gömül-dürük (Wb.: Osm.) "atların göğsü altından geçirilen kayış" <
gönül-dürük ;
közül-dürük (Kazak.) "gözlük" <,köz (göz)-dürük;
borun-duk (Çağ.), burun-duruk (Osm.) "at veya develerin burnuna takılan
ip'' < burun-duruk ;
Moğolcada buna benzeyen teşekküller:
kömüldürge (Kow. 2612)=Türk. gömüldürük.
kudurğa "kuskun, atların kuyruğu altından geçirilen kayış" (Kow.
919). Bu moğolca söze türkçede kudruk (Uyg.), kuzuruk (Alt., Kazak.), kuyruk
tekabül etmektedir. Buna nazaran, bu sözün eskiden "kuyruk" manasını
ifade etmeyip yalınız "kayış" manasında kullanılmış olması muhtemeldir,
çünkü -duruk lahikası esas itibariyle vücudun muayyen bir kısmını değil,
yalınız oraya takılan bir şeyi göstermektedir.
b) Eski Türkçedeki kövrüg, köbrüg (Uyg.) "davul, köprü" tâbiri de
moğolca közverge, kögerge "şişirilmiş deri, köprü, körük" (Kow. 2628) sözü
ile alâkalıdır. Demek eski Türklerde ve Moğollarda bir nehrin üzerinden
geçmek için şişirilmiş derilerden ibaret pontonlar kullanılmış olup, bugün
anladığımız köprü manası ancak sonraları umumileşmiştir.
VII
Birçok eski türkçe sözlerin doğru okunması hususunda moğolcadan
da istifade etmek mümkündür, meselâ:
a) Konsonantlar:
Orhon yazıtlarındaki kony "koyun" sözüne moğolcada honin tâbiri
tekabül etmektedir. Bu bize, Orhon yazıtlarındaki mezkûr harfin -ny şeklinde
okunmasının doğru olduğunu, yani bu harfin n ve y seslerini ihtiva ettiğini
göstermektedir.
b) Vokaller:
Uygurcada şimdiye kadar un "oğul, erkek" (An. Ind.) şeklinde okunan
sözü o- ile okumak daha muvafık olacaktır, çünkü bu söz moğolcada
aynı manada orı (Kow. 439) olarak okunmaktadır.
Orhon yazıtlarında zikri geçen ve bazı dilciler tarafından toğla (Wb.;
Thomsen, Inscr. s. 207) şeklinde okunmuş olan nehir ismi tuğla diye okunmalıdır,
çünkü bu söz moğolcada tuğula, tu'ula tüla şekillerinde müstameldir
(NT 96, 104, 115, 164, 177, 178).
TÜRKÇE ÎLE MOĞOLCA ARASINDA
VIII
Tabu 1 4 meselesi.
Şimdiye kadar moğolca ile türkçe arasındaki münasebet ve akrabalık
meseleleriyle meşgul olan kimselerin en ziyade nazarı dikkatini çeken noktalardan
biri de, en ehemmiyetli sözlerin bu iki dilde bir birlik göstermeyişi
olmuştur. Fakat bu durum, dillerin biribirine olan yakınlık veya uzaklığını
tesbit işinde katı bir esas olamaz. Çünkü, bir dilde bâzı sözlerin kayboluşu,
onun yerine başka sözlerin meydana gelmesi veya yabancı dillerden
sözler alınması gibi hâdiseler her zaman mümkün olan hallerdendir.
Moğol lehçelerindeki birçok sözlerin kayboluşunda tabu da mühim
rol oynamış ve halâ da oynamaktadır. Bâzı misaller:
Moğolca yazı dilinde mevcut Ötege "ayı" (Kow. 517) sözü, Halha lehçesinde
tabu yüzünden kullanılmayıp orada onun yerine hara görös "kara
geyik" derler. Bu tâbir türkçe Altay lehçesine de geçmiş olup, orada "kara
kijik" şeklinde kullanılmaktadır.
Moğolcada erkekler söke "balta" (Kow. 1079) sözünü kullandığı halde,
bir kadının bunu söylemesi memnudur, onun için kadınlar buna mukabil
türkçe "balta" sözünü kullanırlar.
Bunun gibi, erkekler arasında müstamel huluğana "sıçan" (Kow. 928)
tâbiri yerine de kadınlar hüzgü derler.
Moğollarda bir eve misafir gelince, (cin onu öldürmesin diye) adı
sorulmaz. Bu yüzden Moğollarda ekseriyetle bir kimsenin iki ismi bulunur.
Bunun gibi, hayvanların kaçmasına mani olmak maksadiyle silâh isimleri
de zikredilmez.
IX
Türkçe ile Moğolcanın mukayeseli tetkiki neticesinde bu iki halkın
tarihteki münasebetleri ve etnografisi hakkında da mühim neticeler elde
edilebilir.
Meselâ, N. Popp e kendisinin "Über die Herkunft der mongolisehen Viehzucht
auf Grund sprachwissenschaftlicher Erscheinungen" (Trudy mong. kom.
Akad. Nauk) isimli eserinde, türkçe ve moğolcadaki orman hayvanları
isimlerini karşılaştırarak, onların bu iki dilde biribirinden farklı olduğunu
14 Tabu (Polinezya dilince): "memnu, mukaddes"—Mog.: çeger (Kow. 2126) = Kalm.
çer: a) Kanaat, istinkâf, b) tehlikeli veya tehlikeye düşmesi muhtemel şeyleri asıl isimleriyle
zikretmeden, onları sinonim sözlerle veya kolay anlaşılır başka tâbirlerle izah etmek
âdeti (R. Kalm. 428).
Tabu hakkında tavsiye edilecek eserler: Frazer, Taboo and the perils of the soul, 1911;
F. Grabner, Das Weltbild der Primitiven, 1924; Rd. Lehmann, Die polynesisehen Tabuisten,
1930; "Eberts Reallexikon der Vorgeschichte" de Thurnwald' n "Meidung" isimli makalesi,
(cilt 8, 1911).
20
AHMET TEMİR
tesbit etmiştir. Halbuki istep hayvanlarının isimleri her iki dilde de müşterektir.
Bu vaziyet, Türklerle Moğolların eskiden ayrı ayrı yaşadıklarını
ve ancak sonraları karıştıklarını gösterebilir.
Türk tarihi ve etnografisini tetkikte ve Türklerde devlet ve içtimaî
teşkilât gibi mevzuların araştırılmasında şüphesiz moğolcanın da yardımı
olacaktır. Çünkü, Moğol devri ile uğraşan alimlerin çoğu şimdiye kadar
moğolca metinlerden ya hiç faydalanmamışlar, veya onların aslına müracaat
edemiyerek ancak tercümelerinden istifade etmişlerdir. Halbuki bu
tercümelerde hata ve yanlış izahlar hiç de eksik olmadığına göre, Türk
tarihi ile yakından ilgili bu gibi eserlerin bir de Türk gözü ile tetkik edilmesinin
gerekeceği kendiliğinden anlaşılır.
X
Türkçe ile Moğolcanın sintaks bakımından mukayesesi.
Bu iki dilin biribirine en yakın cihetlerinden biri de cümle kuruluşu
olup, fail, mef'ul, zarf, bağ gibi cümle kısımları her iki dilde de ekseriyetle
cümlelerin aynı yerinde bulunmakta ve umumiyetle aynı tarzda ifade olunmaktadır.
Aşağıda verdiğimiz misallerin ilk üçü en eski moğolca metinlerden
olan "Moğolların gizli tarihi" nden (Yüan-Ch'ao Pi-shi; Manghol-un
niuça tobça'an) alınmış olup, kalan ikisi de bugünkü Moğol edebiyatındadır.
Bunların tercümesi harfiyen altına yazılmış ve manayı tamamlamak için
konulan ilâveler de ( ) içerisinde gösterilmiştir.
I.
Çinggis hahan-nu huca'ur. de'ere tenggeri eçe caya'atu
Çingiz Han- ın cedd (i). Yüksek tanrı- dan (tarafından) inayetle
töreksen börte çino acu'u. gergei inu ho'ai maral aci'ai.
türemiş (doğmuş) boz kurt vardı. (Onun) eş-i beyaz dişi geyik idi.
tenggis ketülcü . irebe. Onan müren -nü teri'ün -e
(Onlar) deniz (i) geçerek geldiler. Onan nehr (i)-nin baş (ı) -na (memba
burhan haldun-na nuntuhlacu töreksen bataçihan acu'u.
ma) Burhan Haldun-a ( dağ) yerleşince doğmuş (oğulları) Bataçihan idi.
(Moğolların gizli tarihi § i).
2.
hali-udar çahurhan hoyar çinggis hahan-a ügülerün. onghan
Hali-udar (ve) Çahurhan iki(si) Çingiz Han-a hitaben: Onghan
genet bui. altan terme boshacu hurimlamui. ötörlen igilgücü
hazırlıksızdır. Altın çadır kurarak ziyafet çekiyor. Çabuk hazırlanarak,
sünit düli düligecü nenden büçiye ke'ebe.
ene
geceleri yürüyerek (onu) ansızın çevirelim' dediler. ( Çingiz Han ) bu
üge-yi cöbşiyecü cürcedei arhai hoyar-i alginçila'ulcu
söz-ü tasvip ederek Curcedai (ve) Arhai iki(si)-ni öncü olarak gönderdi.
sünit düli'et gürcü cece'er ündür-ün
Geceleri (yürüyerek) (oraya) vardıktan sonra, Cece'er Ündür(dağlarının)
cerhabcihai-yin amasar -a büküi-tür büçıbe. hurban süni kurban
Cer boğazının medhal (in) -de iken, (Onghanı) çevirdi, üç gece, üç
TÜRKÇE İLE MOĞOLCA ARASINDA
üdüt bulhahdurun. , büçicü baiyibasu. huta'ur üdür yadacu
gün muharebe edildi. (Fakat) muhasara dursa da, üçüncü gün dayana-
müt oroba. onghan sanggum hoyar-ı suni
mıyarak onlar teslim oldular. Onghan (ile) Sanggum iki (sinin) gece
ker ber haruhsan-i ese medekdebe. ene bulhalduhçi
(leyin) nasıl (olup da) kaçtığı bilinemedi. Bu savaşçı, (mukavemet
cirgin-u hadah ba'atur acu'u. hadah ba'atur orocu irecü
eden), Cirginlerden Hadah bahadır idi. Hadah bahadır gelerek
ügulerün. hurban suni kurban üdüt bulhaldurun. tus han-iyen üce'et baricu
dedi: "üç gece, üç gün savaştım. Kendi Hanımı görerek yaka
ker ala'ulhu keyen' tebçin yadacu ami-yen horohun
layarak nasıl öldürtebilirim? diye ihanet edemiyerek, 'hayatını korusun
köngketügei keyen su'ora'ulun bulhaldula'a bi. edö'e ükü'ülde'esü
(ve) kaçsın" diyerek (mücadeleye devam ettim). Şimdi öldürüleceksem
üküsü. çinggis hahan-a soyurhahda'asu gücü öksü ke'ebe.
ölürüm. Çingiz Han tarafından affedilirsem güc (ümü) veririm dedi.
çinggis hahan hadah ba'atur-un üge-yi cöbşiyecü carlih bolurun. tus
Çingiz Han Hadah bahadır-m söz (ü) nü tasvip ederek emir verdi: Kendi
han-ni-yen tebçin yadacu amin horohun köngketügei keyen bul
hanını ihanet edemiyerek, 'hayat (1) m koruyarak kaçsın diyerek sa
halduhu ere tere ülü'ü büi. nököçekdegü
vaşan (kimse, bir) er değil mi-dir? (Bu), arkadaş olabilecek (bir)
gü'ün büle'e ke'e't. soyurhacu ülü ükü'ülün...
adamdır'
diyerek, (onu) affetti (ve) öldürmedi...
(Moğolların gizli tarihi § 185).
3. ta'ulai cil coçi-yi bara'un har-un çeri'üd
(Çingiz Han) tavşan yıl (ında) Coçi-yi sağ cenah-ın ordu (su)
iyer hoi-yin irgen tür morila'ulba buha hacarçilacu otba. oirad-un
ile orman halk (1) na (karşı) gönderdi. Boğa öncü olarak gitti. Oyrat
huduha-beki tümen oirad-un urida elsen orocu irebe.
(lardan) Huduha-beki on bin Oyrat-ın baş(m)da teslim olmak (için) geldi.
irecü coçi-yi uduritçu tümen oyirat buriyat barhun
Gelince Coçi-yi götürerek (yol göstererek), on bin Oyrat, Buryat, Barhun,
ursut habhanas tubas-i oro'ulu'at tümen kirgisut- tur gürü'
Ruslar, Habhanas (ve) Tubalar-ı teslim aldılar, on bin Kırgızlar-a varın
esü. kirgisud-un noyat yedi inal aldieer örebekdigin
ca, Kırgızlar-ın prensler (inden) Yedi, Inal, Aldie'er, Örebekdigin, (bu)
kirgisud-un noyat elsen orocu çaha'a no'ut şinghot çaha'a
Kırgızlar-ın prensler (i) teslim oldular, (ve) beyaz (cemi) şahinler, beyaz
no'ut ahtas hara no'ut buluhat abu'at irecü coçi-da a'ulcaba.
(cemi) atlar, kara (cemi) samurlar alıp gelip Coçi-ye sundular.
(Moğolların gizli tarihi § 239).
22
AHMET TEMİR
4. Çinoa ba üneğen
Kurt ve Tilki
Çinoa ünegen hoyar dzam-iyar yabucu yabutala nigen büküli
Kurt (ve) tilki iki (si) yol ile gidip giderken, bir bütün (par_
küdzege tosun olcuhui. Çinoa ano ügüler-ün: egün-i ideye! Ünegen
ça) iç yağ(ı) buldular. Kurt dedi: bun-u yiyelim! Tilki
ügüler-ün: Ende ideküi -dür dzokis ügei. Kümün yabumui; ene tosu-yı ündür
dedi: Burada yemek için imkân yok. İnsan gelir; bu yağ-ı yüksek
hada-in oroy- dur ğarğağat tende ideye, çi abuğat oçi! gebe.
kaya-nın tepe (si) -ne çıkararak orada yiyelim, sen alıp gel! dedi.
Çinoa tosu-yi hada-in oroy- dur ğarğaluğa ünegen irecü ügüler-ün: Ene
Kurt yağ-ı kaya-nın tepe (si) -ne çıkarınca tilki gelerek dedi: Bu
tosun-manu bide hoyar -tur bağa; hubiyalğa ügei idebesü kürügü ;
yağ-ımız biz (-im) iki (miz) -e küçük (tür); taksim- siz yersek yetmez;
nigen manu idek! kemebesü, çinoa asağur-un : Ken manu idemui ? Ünegen ügü
bir
- imiz yesin! diyince, kurt sordu: Hangi-miz yesin? Tilki dedi:
ler-ün: ken manu aha bui, tere idene bui dza! Çi kedüi nasutai
hangi-miz ağa (büyük) ise, o yiyecektir ya! Sen kaç yaş (m)da
bui kemeküi-dür, çinoa ünegen-i sain- iyar mekeleye gecü bodoğat
sın? deyince, kurt tilki-yi iyilik ile kandırayım diyerek, düşündü (ve)
ein ügülebei: mino bağa baihui-tur Sümer Ağula Sün Dalai
şöyle dedi: benim (ben) küçük iken Sümer Dağ (1) Süt Deniz (inde)
baiksan bölüğe, kemebesü, ünegen genette kebteget uilacuhui. Çi yağun-o
olmuş idi, deyince, tilki birdenbire oturarak uluyuverdi. Sen ne-yin
tula uilabai ? gecü asağabasu ünegen uilacu ügüler-ün:
(neden) dolayı uludun? diyerek sorulunca, tilki uluyarak dedi: (O za-
Nadur ğurban dzuldzağa baiksan bölüğe; othan ano çima-
man) benim üç yavru (m) var idi; en küçüğü (de) sen (in)
tai satsağu bile. Çinoa tegüni sonoshui-dur içiget güicü otbai.
gibi (seninle) aynı yaşta idi. Kurt bunu işidince utandı (ve) koşup gitti.
(Inn. Klyukin, Klyuç k izuçeniyu jivoy mongot'skoy reci i pismennosti, Vladivostok
1926, s. 81).
5.
Çerik-ün huriyan-a orohu dağuu.
Asker-in kışla-ya giriş şark(ısı).
a)
Bağatur boğda Çinggis-ün üres bide-ner,
Bahadır kutsal Çingiz-in çocuklar (1) biz-ler,
Bağa dzalağuu arban yisün nasun-dağan,
Küçük gençler on dokuz yaş- ında,
Badaran saicirahu ulus-un çerik-tür,
Büyüyüp yükselen ulus-un ordu (su)-na,
Bayarlan temetsecü oroltsaya bide-ner.
Sevinerek yarış ederek girelim biz-ler.
TÜRKÇE İLE MOĞOLCA ARASINDA
b) Ebüge Çinggis-ün üres bide-ner,
Cedd(imiz) Çingiz-in çocuklar (1) biz-ler,
Enekti dzalağu arban yisün nasun-dağan,
Şu gençler on dokuz yaş -ında,
Erdem surğaltai çerik-tür orodzağacu,
Fazilet aşılayan ordu-ya girerek,
Erelge çidaltai eres boluya bide-ner.
Cesur mukavemetli erler olalım biz-ler.
c) Man-u uksağa-ban saicirağulhui-dur,
Bizim neslimizi yükseltmek için,
Mağat surğal kerektei amui
Şüphesiz talim gerek- tir,
Mançu-in çerik -tür orolçicu,
Mançu-nun ordu-(su)-na koşarak,
Maşi çidal-i güiçitkeye.
Yüksek meziyyet-i ikmal edelim.
d) Çikirak beye-yi bütügeküi-dür,
Sert vücud-u hazırlamak için,
Çerik-ün bolbasural-atsa egüskemüi,
Asker-in talim-(in) -den başlayalım,
Çinggis-ün çak-i egegülküi anu,
Çingiz-in çağ (1) nı (tekrar) yaşatmak (için),
Çirmaikçi biden-ü egürge mün.
Durmadan çalışmak biz-im vazife-(miz)-dir.
Bataldorci.
BİBLİYOGRAFYA VE KISALTMALAR
An. Ind. = Bang. W, und Gabain, A. v., Analytischer Inde'x zu den
fünf ersten Stücken der türkischen Turjan-Texte, SBAW Berlin 1931.
Aşm. Mat.=Aşmarin, N. İ., Materialı dlya izsledovaniya çuvaşskago yazıka,
Kazan 1898.
Bang, W., Studien zur vergleichenden Grammatik der Türksprachen, I-IV, SBAW
Berlin 1917-1921.
Bang, W., Gabain, A. v. und Rachmati, G. R., Türkische Turfan-Texte
(VI), SBAW Berlin 1934.
Böhtlingk=Böhtlingk, O., Ueber die Sprache der Jakuten, I. Einleitung,
Text und Grammatik, II. Jakutisch-Deutsches Wörterbuch, Petersburg
1851.
Donner, O., Die uralaltaischen Sprachen, Finn.-Ugv. Fofschungen 1.
Gab. Gr.=Gabain, A. v., Alttürkische Grammatik, Leipzug 1941.
24
AHMET TEMİR
Gab. Ht. = Gabain, A. v., Briefe der uigurischen Huen-tsang-Biographie, SBAW
Berlin 1938.
Grönbech, K., Der türkische Sprachbau I, Kopenhagen 1936.
Harlez=Harlez, C. de, Manuel de la langue mandchoue. Grammairc, antho
logie et lexique, Paris 1884.
Kaşg.=Brockelmann, C, Mitteltürkischer Wortschatz nach Mahmud al-Kâşgaris
dîvân lugât-at-Turk, Budapest-Leipzig 1928.
Klyukin, İnn., Klyuç k izuçeniyu jivoy mongol'skoy reç i pismennosti, Vladivos
tok 1926.
Koşin, Ya., Kastren-Tungusoved, Leningrad 1927.
Kotwicz, W., Contributions aux eludes altaigues, Rocznik Or. VII, Lwow,
I930Kotwicz,
W., Les pronoms dans les langues altaigues, Krakau 1936.
Kow.=Kowalewskij, E., Dictionnaire mongol-russe-jrançais I-III, Kazan
1884.
Kut. Bil. = Radloff, W., Das Oudatku Bilik des Jusuj Chass-Hadschib aus
Bölasagun, Petersburg 1890, 1891, 1910.
Le Coq, A. v., Türkische Manichaica aus Chotscho, SBAW Berlin I: 1912.
II : 1919, III: 1922.
Müller, F. W. K., Uigurica, ABAW Berlin, I: 1908, II: 1911, III.1922,
IV: SBAW 1931.
Nemeth, J., Die türkisch-mongolische Hypothese, ZDMG, Bd. 66, 1912, s.
549-576.
NT' = Manghol-un niuça tobça'an, Moğolların gizli tarihi, (Yüan-ch'ao pi-shi):
Haenisch, E., Die geheime Geschichte der Mongolen, metin: Leipzig 1935;
lügat: Leipzig 1939; tercüme: Leipzig 1941. Temir, A., Moğolların
Gizli Tarihi, türkçc tercümesi, Ankara 1948.
Pekarskiy=Pekarskiy,
E. K., Slovar' yakutskago yazıka, I-III, Petrograd
1917-1927.
P. Nom.=Poppe, N., Die Nominalstammbildungssuffixe im Mongolischen, Keleti
Szemle, cilt XX, Budapest 1927, s. 89-126.
Poppe, N., Altaisch und Urtürkisch, Ungarische Jahrbücher VI. Berlin 1926,
s. 94-121.
Poppe, N., Ueber die Herkunft der mongolischen Viehzucht auf Grund sprachvoissenschajtlicher
Erscheinungen, Trudy mong. Kom. Akad. Nauk, Leningrad.
Poppe, N., Khalkha-Mongolische Grammatik. Mit Bibliographie, Sprachproben
und Glossar, Akdemie der Wiss. und Literatür. Fr. Steiner, Wiesbaden,
1951.
Radloff, W., Einleitende Gedanken zur Darstellung der Morphologie der Türksp
rachen, Zap. Imp. Akad. Nauk, t. VII, Nr. 7. Petersburg 1906.
Ramstedt, G. J., A korean grammar, Helsinki 1939.
Ramstedt, G. J., Die Verneinung in den altaischen Sprachen. Eine semasiologische
Studie, MSFOu, Helsinki 1924, s. 196-215.
* TÜRKÇE ÎLE MOĞOLCA ARASINDA
Ramstedt, G. ]., Sravnitel' naya jonetika mongol'skago pismennago yazıka i halha'sko-
urginskago govora, Petersburg 1908.
Ramstedt, G. J., Ueber die Konjugation des Khalkha-Mongolischen, Helsinki
19°3Ramstedt,
G. J., Ueber die Zahlwörter der altaischen Sprachen, JSFOu XXIV,
Helsinki.
Ramstedt, G. J., Ueber mongolische Pronomina, Helsinki 1906.
R. Kalm.=Ramstedt, G. J., Kalmückisches Wörterbuch, Helsinki 1935.
R. Verb.—Ramstedt, G. J., Zur Verbstammbildungslehre der mongolisch-türkischen
Sprachen, Helsinki 1912.
Rüdenberg, W., Chinesisch-deutsches Wörterbuch, Hamburg 1924.
Sauvageot, A., Recherches sur le vocabulaire des langues ouralo-altaiçues, Paris
I930Schmidt,
I. J., Grammatik der mongolischen Sprache, Petersburg 1831.
Schott, W., Versuch über die tatarischen Sprachen, Berlin 1836.
Thomsen, V., Inscriptions de l'Orkhon, MSFOu V, Helsingfors 1896.
Vlad. = Vladimirtsov, B., Sravniter naya grammatika mongol'skogo pismennogo
yazıka i halhaskogo nareçiya, vvedenie i jonetika, Leningrad 1929.
Vladimirtsov, B., Turetskie elementi v mongol'skom yazıke, Petersburg 1911.
Wb.=Radloff, W., Versuch eines Wörterbuches der Türk-Dialecte, I-IV, Pe
tersburg 1893-1911.
Winkler, H., Der uralaltaische Sprachstamm, Berlin 1909.
DİL VE LEHÇELER
Alt. — Altay Leb. — Lebeb
Balkar. — Balkar Orh. — Orhon
Bar. — Baraba Osm. — Osmanlı
Buryat. — Buryat Sag. — Sagay
Çağ. —• Çağatay Soy. — Soyon
Çin. — Çince Tar. — Tarançi
Çuv. — Çuvaş Tel. — Teleüt
Halha. — Halha Tub. — Tuba
Kalm. — Kalmık Uyg. — Uygur
Kar. — Karaim Yakut. — Yakut
Kazak. — Kazak *nazarî ses, söz veya şekiller.
Kazan. — Kazan
Kırg. — Kırgız
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder